29 Şubat 2012 Çarşamba

Rüya


Sabah vakitleri.
Hiç bilmediğim bir coğrafyada yürüyorum.

Karşımda hiç tanımadığım türlü türlü,
saçma sapan engeller çıkıyor,
mücadele ediyorum.
Çözüm üretmeye çalışıyorum.
Inception tarzı 'bilinçler arası yolculuk' gibi mesafeler kat ediyorum.
Yüksek binalar,
Ofisler,
Hesaplar,
Şantiyeler,
Kütüphaneler,
bilmediğim dünyanın egzotik yemeklerinin sunulduğu,
türlü türlü yerlerde yaşadığım küçük yalnızlığımı
hemen aşıyorum.

Dostlarımı görüyorum hiç ummadığım mekanlarda.
Oturup satranç oynuyoruz. 
 Beyaz taşlar benim.
Gözüm hep vezirde.
Vezirim 
ışık beyazı, 
kar beyazı.
'Şah Onsuz olmaz, vezirsiz olmaz.' diye düşünüyorum.
Neden bunca zaman veziri önemsemeden oyunlar kazandığıma üzülmediğime, şaşırıyorum.

Tanımadığım insanlarla Rakı masasına oturuyorum,
daha bir hissizleşiyorum.

Zihnimde şiirler kayboluyorlar.
Caanım şiirler.
Rakamlar gibi yarışıp uzaklaşıyorlar zihnimden.
Kaçmalarını engelleyemiyorum.
Kendi kendime şiirler okuyup, 
şirket mali denge hesapları yapıyor,
makinaları yönetiyor,
riskler alıyorum,
Yoruluyorum.

Dışarıdan görünüşü çok güzel fakat içine girdiğimde kasvetini hissettiğim bir gökdelene giriyorum.
Oldukça şık bir kişi karşılıyor, misafir ediyor beni.
Fakat sevemiyorum kişiyi
Var bir ayarsızlık,
yamukluk,
'çirkin insanlık' diyorum kendi kendime.
Sevemiyorum iblisi.

Gezinirken şirkette kat kat...
Terastan bu coğrafyaya,
iklime bakmak istediğimi söylüyorum mendebura,
'Pekala' diyor.
Bir esrarengizlik seziyorum burada ki sorma gitsin.
'Ben bu meseleyi çözmeden yaşamam.' diyorum.
'Ne bu gizlenen hal' sorusu tırmalıyor beynimi.
Terasa çıkarken son katta bir kapı aralığından Sen'i görüyorum.
Yüzünde bir mutsuzluk.
Hüznünden tanıyorum Sen'i.
Masum bakışından.
Söyleyemediğin bir şey var.
Anlıyorum bunu.
Tanıyorum Sen'i.
Bir anda gözlerimiz anlaşıyor.
Anlıyorum durumu,
yanlışlığı.
Ağzını burnunu kırıyorum orada herifin.
2 kişi daha geliyor, kurtuluyoruz onlardan.
Başımız dik çıkarken gökdelenden,
bana tam çözemediğim konunun aslının:
Senin üstdüzey çalıştığın şirketin,
Ne kadar dünya üzerinde kirli işlere bulaştığını,
Kaç masum çocuğun ölümüne sebep olduğunu,
türlü türlü insanlık dışı kapitalist uygulamalarının canını sıktığını
anlatıyorsun.

Bu kötü gidişe bir 'dur' demek istediğini,
bu çirkinliği çözdüğünü
ve onlar için tehlikeli bir çalışan olduğun için;
Senin özgürlüğünü elinden aldıklarını anlatıyorsun.
'Dünyada tüm çocuklar mutlu olsun, onlar daha bebek.' diyorsun.
Mutlusun artık.
Gülüyorsun yüzüme.
Kapıdan çıkıyoruz.
Gözlerimizi ışık alıyor.
Yürüyoruz.




Ve uyanıyorum.

Kızılçullu



DAĞINIK

O'na...


 Bana.

DAĞINIK

Dağınık
hep bir yarımız,
her bir yanımız,
Sende ben, bende sen tarafımız.

Çağlar coğrafyası değişken sınırlar gibi izafi samimiyetlerimiz,
Yalnız belirli bir zaman diliminde tutarlı,
Büyük resmi görebilene anlamsız.

Etkinlik ve verimliliği optimize edemeyen enerji politikalarımız,
İnsan olduğumuzu unutan doğa aldatmalarımız,
Kuş sesi telefon müziklerimiz,
Orman masaüstlerimiz,
Peluş dost oyuncaklarımız,
Maddesel yoğun, manasız yorgun yaşam sorunlarımız.

Anla, ey cahilliğine yandığımın saf dünya zararlısı bencil, kibirli tarafımız.

Kendisinde bir tek şemsiye var diye, yağmur yağmayınca:
‘ İşe yaramayan bir madde aldım yanıma’ demesin,
dedirtmesin kendine diye yağmur duasına çıkan
Kendisine faydalı
Kendisine faydasız ahmaklıklarımız.
Diğerkâmlık sorunlarımız.

Hatırla ve düşün ey canım kardeşim!
Hükümdarlardan eski ağaçlar,
Ormanlar,
Hayvanlar var bu alemde.
Hem ne demiş İstiklal marşımızın şairi üstadımız:
‘Ne İbrettir Kızarmak Bilmeyen Çehren,Bırak Kardeşim Tahsili;
Git Önce Edep,Haya Öğren ..!’

Ve unutma.
Asırlar sonra karanlık çağ olarak adlandırılacak, anlamlandırılacak şu ‘aydınlık’ çağlarımız,
Avuntularımız,
Kavgalarımız,
Yanyanaolamadıklarımızayandıklarımız.

An tarihimin aşk çözümlemesi yazık halim;
Ciddiyetimi sikeyim.

Emre Demir USTAOĞLU
05.01.2012
Kızılçullu

27 Şubat 2012 Pazartesi

26.02.2012 günü gerçekleştirdiğimiz Nif Dağı doğa yürüyüşümüz sonrasında yazmaya karar verdiğim yazıdır.

Doğada atılan her bir adım kendi iç benliğine yönelmektir, 
yürümeye karar alan kişi için.

Böyle düşünsel değerlendirmesi yapılmış bir sistematik çözümlemesi olmasa dahi kişinin,
anlatamayacağı 
sadece tecrübe edebildiği mutluluğunun sebepleri bu 'kendine yolculuk'tur.
 
Bir kaç soru soracağım kendime şimdi, sonra üzerinden değerlendirme yapmak için Yol'da olacağız.
Fakat yine ve yeniden hiç bir net çözümleme yapmayacağım. 
Öz, sizin zihin kıvrımlarınızda gizli. 
Yakalayalım O'nu.
O çözer benim başaramadıklarımı.

İnsan, bir doğa yürüyüşünden ne bekler?
Küçük çalıların,
dalların 
lüks lokantaların süslemesinde kullanılan plastik ağaçlara karşı erdemli savaşını kaç şehirli anlar?
İnsanın doğa karşısındaki bu gereksiz cüretini, 
yazık enerji politikalarını, 
Doğa'yı üzen, çakal ama kazançsız 'insan çocuğunu' kim akıllandırır?
Pek tabiki biz,
 kaz adımlı emeklerimiz.
Selam olsun.
 
Bir vadi aralığında kaybolabilmenin güzelliği hiç bir ayaküstü şehir kafeteryasında yoktur.
Nerede olduğunuzun anlamının, dünya üzerinde hiç bir anlamının olmadığını anlayabilmek herkesin erişebileceği bir bahtiyarlık seviyesi değildir.
Hiç bir kirli iş düzenine aldırmadan yaşayan,
büyüyen,
kök salan,
 bir ot bütünlüğünün samimi güzelliğini anlamak
 hangi dünya mevkisinin karşılığıdır?

Böyle uzar gider benim sorularım.
Bitireceğim burda, bir Usta'ya danışarak.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
Nazım Hikmet


Kızılçullu

25 Şubat 2012 Cumartesi

Yalnızlık Üzre.

Yalnızlıktan konuşalım derken, bir inceden yüreklerimizin tozunu süpürsün de şu tatlı eser.
Yolumuzdaki çakıllar kenarda kalsın, anlaşabilelim istiyorum canım benim.


O kadar derinlerimzde acılar var ki görebilen göze her günde.
Bazı geceler uzanıp, düşünüyorum da.
Daha doğrusu yüreğime oturmuş fili dürtüyorum.
Ne yalnızlık çığlıklarında varlığımız.
Pek bir yalnızız ya da yapay dolu yalnızlıklarımız.
Yalnızlık, harfleri bütünlediği,
Kendi harfleri beraber olabildiği için kendini ifade edemeyen bir kelime çıkmazında.
Kendinden meskun bir hal  yokluğunda.

Yazılamamalı da kanımca o his.
O boşluk.
Yapılamamışda o halin tasviri.
Tasarlanamamış henüz okunamayan bir hal yalnızlığı.
Yaşanabilen bir bilgelik, hiç bir ustanın çırağına öğretemeyeceği bir yetenektir yalnızlık.
İnsanlığın kümülatif tecrübe yalnızlığında.

Bir de yalnızlığını 'yanlızlık' olarak söyleyen fena cahiller var ki, olsun.
O da olur.
Aldırma sen.
Farklı yürekten bir eser bizi konuya döndürür temennisindeyim.


Yalnızlık demişken, Asaf'sız olmazdı.
Yalnızlık Paylaşılmaz

Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.


Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.


Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir Asaf


Bakın, anlatamadım yine.
Yüreğinize güveniyorum sadece okadar.
Seke seke buluverirsiniz yolunuzu siz.
İhitişamlı bir yaşam yalnızlığınızda. Hem ne demiş üstat:

Seke Seke

Çatal yüreğimle türkülü yollara
Düştüm ki o kadar olur...
Seke seke ben geldim
Sike sike gidiyorum...   Can Yücel
Daha da devam eder bu 'Yalnızlık üzre' ara ara.

Kızılçullu

24 Şubat 2012 Cuma

Hislerin evrenselliği hakkında.

Hislerin evrenselliği hakkında.

Hislerin kelimelerden daha fazla anlamları vardır hep , söylenilemeyen.
İnsan hep anlatma çabasındadır, anlatılamayanı.
Bizlere bahşedilmemiş kelime hazinesi eksikliğinde betimlemeye, çözümlemeye çalışırız hallerimizi.
Bazı insanlar yaklaşırlar anlatabilmeye, şair olurlar.
Bazıları bu hisleri müzikle anlatırlar ya da toprakla (bir vesileyle işte) sanatçı olurlar. 
Ben eksikliğimi ortaya koyabilmek için; eğer hissedebilirsek aynı halleri diye vesileleri ortaya sunacağım sadece. 2 yazı önce belirttiğim gibi ben size bir şeyleri anlatabileceğimi düşünmüyorum. 
Sadece düşündürttürebileceğimin haddindeyim.
Haydi gevezeliği bırakalım da. 
( Ki gördünüz ki anlatımımda ağırlık, kasvetlik, fazla hareketlilik ve sınırsızlıklar yatıyor ve anlaşılamayabiliyorum. ) 
Olsun hiç bir zaman böyle bir iddiam olmadı da zaten. 
Hala okuyorsan da. Helal olsun.
Canımsın.
4 dakikalık bir ruhumuza yol almaya ve söylenilemeyen neleri anlatıyor acaba bu eser durağına gelmiş bulunmaktayız. Beraber dinleyelim. Noktaları sonra birleştireceğim.
'Come on baby, dry your eyes.' 

Anlatılmayan haller varsa eğer eserde;
bu anlatılamayanların ne kadar benzerlik gösterdiğini bir eserle tecrübe edebilir miyiz acaba?


Eserlerden öte ne şahane bir güzellik hissediliyor. Ben O'na hayranım işte.

Ben ne bir durum anlattım kardeşim sana, ne de çözümleme belirttim.
Sadece 'insan' eksiklik ve güzelliğimizi paylaşmak istedim.
Benden sadece bu kadar.

 Kızılçullu


21 Şubat 2012 Salı

İnsanlar; bedenleri yaşar ama ruhları mefta insanlar...

 Müzik, toprağımızı havalandırır. Eşlik etsin ruhunuza izin verin.



İnsanlar;
     bedenleri yaşar ama ruhları mefta insanlar...

Hayatının, boşa avuntularla geçtiğinin bile çelişkisine düşmeden yaşayan sadece beden yaşantılar.
Kendisinin hep doğru yolda olduğunu düşünen ama hep haksızlığa uğradığını düşünen küskün suratlar.

Herkes haklı bu dünyada
 hatta herkes kendine göre güzel, yakışıklı.
Tanrının insanlara verdiği, kendini nasıl olursa olsun en iyisi  görme yetisini anlamadan çokça avunur aslında şehir insanları.
Heryerde kasıntılı yüzler, çekici olma çabasındaki çehreler
ama en diplerde sahipsiz, kimsesiz, acınası yürekler.

Herkes kendini birşey zannediyor bu hayatta.
Herkes kendine göre en anlayışlı, haklı
en başarılı,
en güzel,
en yakışıklı,
hayata en doğru bakan,
doğruların doğrusu zannediyor kendini, avuntu misali...
Tanrının insanlarla bi dalga geçme hali sanki bu yanılgı.

Hayat, kişiye kendisini büyük gösteren bi ayna.
Bende, sende, onda, bunda herkeste  aynı yanılgı.

Bir zannetme dünyası bu yaşam a dostlar
farkedelim artık
ki ilerleyebilelim.
Kabul edelim en eksik yanlarımızı
indirip duvarlarımızı ilerleyebilelim.

Neden layık olmadan bize verilenlerin değerini bilmeyip suistimal ederiz de
severiz bizi kıranları, acıtanları? ( Buna tabiki aşkı harmanlayamamışlar için değindim.)
Böyle anlarda silkinmeli insan.

Aşkın yaşanılan, hissedilen, acıtan gereksiz bir geri dönüş halindeki alışkanlık mı
 yoksa gerçek bir istekli tutsaklık mı olduguna karar vermeliyiz.
Eğer bi budallıksa gömülmelidir acilen kalbin en ücra köşesine, yok
eğer sevda ise saygı duyulmalı geçen her bir ana.

Hep bir zannetme işte
kendinden çıkıp dışa dönüyor bu zannetme olgusu zamanla
Yaşadığını zannediyor insan
                         oysa etrafında dönenlerin, hayatın, sevdiklerinin anlamı yok
birini sevdiğini zannediyor
                         oysa sadece hissettiği beğeni yada bir kıskançlık dürtüsü,
kendimizi kral zannediyoruz çöplüğümüzde    
                         oysa dış dünyada bir zavallıyız
( ki umarım zavallı görüyoruzdur kendimizi yoksa bu gelişmenin başına bile gelememişiz demektir.)


Ben en eksik yanlarıyla sevdim hayatı,
ama eksiğiyle ilerliyeceğim demek değildir bu.

Hala zannediyorum birşeyleri
belki bunu yazmakla da kendimi birşey zannettim.
Velhasıl;
daha az zannettiğimiz günlerde beraber olmak dileğiyle...

En büyük dileğimdir hepimize, avuntuyla değil gerçekle mutlu olalım.

 Kızılçullu

19 Şubat 2012 Pazar

'tutarlılık ve tutarsızlık'

Herkesin fikir birliğine vardığı bir akşam, kayıp bir akşamdır. Albert Einstein

Bir eser huzurunda 'Yol' alalım da güzel gelir.

Bu yazıda bir kaç farklı insanlık hallerinden bahsedip kaçıcam. 
Şimdi değineceğim konu ise 'tutarlılık ve tutarsızlık' arasındaki ince çizgi.

Hem yeni tanıştığımızdan ötürü belirtmem gereken şöyle bir durum var ki; 
ben her zaman yazı yazmanın ve kişinin birine bir şey anlatma isteğini hep eksik bulmuşumdur. 
Kanımca, yazar zaten yazabildiği kadar değil, yazamadıklarını düşündürebildiği kadar vardır. 
Bu da tekdüze düşünenlerin yapabileceği bir zihin kıvrımı değildir.
Bir film izlersiniz, filmin bir ana teması vardır ve yönetmen, yapımcı size bir şey anlatmaya çalışır.
( Bunu uygulamayan üstatlarda var tabi. Fakat burası bir sinekritik mekanı olmadığı için girmiyorum konuya.) Üzerinde durduğum olgu şudur ki canım kardeşim, ben size bir şey anlatamam, sadece düşündürttürebilirim. Benim anlatttığımın yanlışlıkları kesinlikle vardır ve ben bu vebali boynumda taşımam. 
Sekilecek taşlar vericem dereden geçerken sıçranabilecek, siz de geçerken ne düşünürseniz O'dur isteğim.


'Logic will get you from A to B. Imagination will take you everywhere. Albert Einstein'.

Tutarlılık ve tutarsızlık arasındaki ince çizgiden bahsedebilmek için kelime oyunlarına girmeyeceğim. Kelimeler yokturlar da zaten. Sonra konuşuruz bunu. Örnekleyeceğim canım kardeşim.
İki şiir sunacağım zihinlerinize.
Buyrun lütfen,

İman bir hazine, iblis bir hırsız, akıl ise hazinedardır.
Hazinedar giderse hırsız hazineyi çalar.  Hacı Bektaş Veli

ve

Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?

İçin temiz olmadıksan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?
Ömer Hayyam

Bunların tutarsızlık belirten konular olduğunu düşünenler varsa da onlara şunu sunarım.


Unutmadan,

Herkesin fikir birliğine vardığı bir akşam, kayıp bir akşamdır.Albert Einstein

Kızılçullu 

18 Şubat 2012 Cumartesi

Vira Bismillah

Hoşgeldim,
hoşgeldin, 
hoş gelişler ola.

Bir huzurlanalım önce sonra üzerine konuşuruz.


( Erinme kardeşim, erinme. Bir tıkla da ferahla yahu.
Huzura bu kadar yakınken hep üzerinden atlamadın mı sen,
biz,
bu tatsızlıklarımıza sebep
hep şu üşengeç, boşvermiş, yarı umursamaz halimiz. )
00:50-00:52 arasındaki bir iççekişle başlanmalı yaşamaya.
İçimizdeki hantala meydan okuyarak:
The past is gone.
Dream until your dreams come true.


 Vira Bismillah.

Çağlar sonra 'karanlık çağ' olarak adlandırılacak olan aydınlık yaşamımız yıllarında,
matbaanın bulunmasının 'insanlık' tarihi üzerinde nasıl bir etkisi olduysa
Web'in de böyle bir yüzyıllar ötesi değişim yaratacağı kanısına varmış bulunmaktayım.
Bu sebeple yazmaya başladığım bu blog, algılarımı yansıtacağım bir alandır.

Herkese şahane bir 'Merhaba'.


Bu blog içerisinde karşılaşacağınız her fikir ve düzenleme, aşağıdaki denklemden süzülerek aramızda  bir bağ oluşturursa ne güzel.
Düşündüğünüz,
Söylemek istediğiniz,
Söylediğinizi sandığınız,
Söylediğiniz,
Karşınızdakinin duymak istediği,
Duyduğu,
Anlamak istediği,
Anladığını sandığı,
Anladığı..

arasında farklar vardır
Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var.
Sylviane Herpin
Şimdilik sevdiğim iki eserle Yol'a çıkalımda, zaten kervan yolda düzülür.


Kızılçullu

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...