21 Nisan 2012 Cumartesi

Dönülmez Akşamın Ufku ve Ebedi Kaos


 Hayatımdaki en önemli eserle ilgili bakış açımı anlatacağım bugün.
Kendime ve kendimize bir iyilik yaptım.
Ben öldükten sonra tüm Dünya'da sadece bu eser çalsın isterim.
3 dakika 22 saniye.
Uzaklaşırken buralardan,
aşağılardan,
yukarılardan,
herhngi bir yerlerden işte sade bu sesi duyayım isterim.
 ''Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.'' kısmında yükselsin içim.
Ve cümle bitiminde Ruhum çıksın canımdan.
Ardından geniş kanatları simsiyah açılan kapılarla yüzleşeyim.
 
  
Buyrun...
En anlamlı icra ile başlayalım.


RİNDLERİN AKŞAMI

Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.
Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan
Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,
Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül. 
Yahya Kemal Beyatlı


En büyük icra:




Rind ne demektir diye bir çözümlemeye gitmenin gerekli ve anlamlı olduğu kanısındayım.
Can sıkarsa, okumayınız. 
Okuyanlar canlarımsınız 

1- İran’ın önde gelen lirik şairlerinden olan ve 792/1390 yılında vefat eden Hafız-ı Şirazi, şiiri ve içkiyi çok sevdiği bilinen İncû hanedanının son hükümdarı Ebu İshak’ın ve onun saltanatını sağlayan Ayyar’ların etkisinde kaldı. Rind de denilen bu kalender meşrep insanların hayat tarzları onun eserlerine de tesir etti.
Rind’in manası toplumda laubalilik, kayıtsızlık, vurdumduymazlık, serserilik, ayyaşlık ve hatta inkarcı olarak bilinirken, Hafız Rind’liğin dış manasından ziyade ona çok derin iç anlamlar vererek, hikmet-i zevkinin orijinalliğini ve diğer felsefi ekollerden farklılığını gayet açık olarak sergilemektedir. Ona göre Rind, kendini hiçbir kayıt ve dini geleneğine bağlı görmeyen; sadece Allah ile yetinen mücerred kişi anlamındadır. Bu anlamıyla Rindliği zahidliğin bile üstünde görmektedir. Bunu şu beyitinde görmekteyiz.
“Zahid rindliğe ulaşamazsa mazurdur. Aşk, hidayete bağlı bir iştir.” Bu beyitle Hafız rindliğin özünü Aşk olarak aktarmaktadır.

 Divan şairi dünyaya bir rindin gözleriyle bakar. Bu şiirde anlatılanlara göre dünyanın geçici olduğunu bilir, bu yüzden dünyanın dertleriyle zevklerini bir tutar. Mala, mülke, sosyal statüye önem vermez. Onun için birkuru bir teşekkür, küçük bir bakış, ufak bir gülümseme yeterlidir. Hoşgörülüdür. Onu olgunlaştıran, iç dünyasının değerlerine ise mey ve meyhanedir. Rind toplumun katı kuralları gibi dinin şekilde kalan kurallarına da aldırış etmez.Bu yönüyle kaba sofunun, zahidin karşısında yer alır. Fuzuli Rind Ü Zahid adlı Farsça yazdığı mensur yapıtında zahit bir baba ile rind oğlu arasındaki tartışmaları konu edinerek bu karşıtlığı dile getirmiştir. 

2- Dış görünüşü lâubâli olan, aslında olgun gönül adamı ki, Doğu şairlerine göre çok makbûldür.

3- Rind: kalender olarak da bilinir, tasavvufta dunya ile ilgisini keserek tanri'ya farkli bir sekilde yonelmis dervis. rind, tasavvufun bicimsel kurallarini bir yana birakmis, tanri'ya ask, sevgi ve cezbe ile ulasmayi hedeflemis, amac edinmistir. dunyaya ve dis gorunuse hic onem vermeyen rindler halkin gozunde serseri bir kisiligi temsil ederler. tasavvuf edebiyatinda rindlik ask, gonul adamligi, ic dolulugu, aldirmazlik, kayitsizlik, parayi asagilama, makam ve mevkileri kucuk gorme, pejmurdelik, guzel olana gonul baglama, yasamdan zevk alma, hep neseli olma gibi ogelerle yansitilir..

 Ve gece ayinim:



Gruba karşı bahşedilmiş en güzel söylem:

MERAK

 İçimde bir merak
öyle bir merak ki
ölümümden bir ay sonra
bir güncük yaşamak
ve
dostu düşmanı
suç üstü yakalamak.  
AZİZ NESİN


Biterken burada karalama girişimim;
Doldur be kardeşim.
İçelim, ebedi Kaos'a.










 

 


17 Nisan 2012 Salı

Fakat; küçüğüz daha çok. Küçüğüz, hangi yüzden?

  ( Bu karalama sadece bir denemedir.)


Yalnızlığın soluk benzine biçare bakan suretler olmuş suda aksimiz, 
haykırışım kendi kendime.
Tembelliğin dik alası olmuş hayallerimizin dengesizliği çaresizliklerimiz
anlayışsızlığım kendi kendime.

Serzenişlerimiz izafiyete.
Bunca sonuçlanmamış hayalden sonra...
Anlıyoruz ki;
yaşamımızdan yol alan,
avuçlarımızdan kayıp giden kütleler değilmiş.
Işık hızında akıp giden, 
benliklerimizden kaçan ümitlerimiz,
Ümitler, Nietzsche'nin çözümlemeleri.

Başı bozuklardan öğrendiklerimiz, 
tecrübelendirdiklerimiz.
Hüzün kıyılarında kendi parçalarından sporla üreyen sevda kırıntılarımız

Kırıntılardan nimete şükür
bir bardak suyun azizliğiymiş yaşamak,
anlayacağız.

Fakat; küçüğüz daha çok
küçüğüz 
hangi yüzden?

15 Nisan 2012 Pazar

''kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine' ve Prensesin Uykusu

Bazen tozlanamayan online arşivlerinizin içerisinden çok sevdiğiniz bir şiiri çıkartırsınız.
Böyle oluyor bende.
Bugünlük sadece bu olsun.
Çok derin bir şiir olduğunu düşündüğümden 
üzerine, kenarına karalamalarda bulunmayacağım.



KİMSE
zamanı yıllarla tartanlar
yanılırlar
hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle
hatta çoğu zaman kendiyle bile
yaşanır, içini tohuma bırakır
geçer gider
geçmez sandıkların bile

hiçbir geçen tartılmaz kalanla
neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan
kimse kimse kimse
sahi kimse
ya da hiç kimse
söylediklerimden çok
sustuklarım
seçtiklerimden çok
reddedilmek için
ne kadar varsam
o kadar kimseyim kendime

güç kötü bir şey
kaderken de
kaldıramazken de
güç kötü bir şey
güçlüyken de
güçsüzken de
kaldığın yerden devam etmenin karanlığı
benzemiyor hiçbir çaresizliğe
kimin kaldığı yer var ki dünyada
kaldım sandığın yer
bizden geçendir çoğunlukla
içimizi parçalaya çoğalta
hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla
bütün iş birinin dediği gibi,
yavaşça acele etmek aslında

ölene kadar yavaşla işte
ölene kadar yavaşla
ne başkalaştırırsan o kadarsın
başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma

çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez
bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca
bir bakıma hiçbir yerdeyiz
bir bakıma yalnızca buradayız
var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız
ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız
reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları
sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda
oysa biz buradayız
halsiz, kanıtsız
yılların neyi tarttığını bile bilmeden
kendi gücümüzün altında azala azala

kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil
hiçbir adanın almadığı yalnızlarız,
tamamlanmamış haritasında
define ve varlık
geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar
bir gün birbirini bulmanın umuduyla

gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek
kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman
hayat yanlışlarla kısalır
başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan
bir diğeri olarak çıkarız
gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız
içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile
bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir
bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir
hep öyle oldu bende
hep saklı kaldı içimdeki anahtar
ve hep aynı kilitte kırıldı

fikirler de zamanla değişir
kırıldıkları yerde
kırıldıkları yer her şeyi değiştirir

zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile
sonra başka bir başlangıcın kapısında
aynı korkularla kalakalırız
daha önce de söylemiştim:
kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine
her şiirin gizi başka bir şiirle
açıklar kendini
demiştim ya, hep öyle oldu bende
böyle katlandım kimsesizliğe
o birini ararken bile biliyordum
hiç kimse hiç kimse hiç kimse  
MURATHAN MUNGAN 

'' uyandırmak için bir masal anlatıyorum sana , dünyadaki bütün masalların aksine . bu uyanınca okunacak bir masal , bizim masalımız . dünyanın tüm masallarının tersine . ''

Algımın, öğrenilmiş çaresizliğimin değişebilme ihtimali şerefine.
Öptüm, uykundan.

13 Nisan 2012 Cuma

Sınırlar arasında huzur mümkün müdür hala ?- Between the Bars

Merhaba, öncelikle söylemem gerekir ki çok önemsediğim bir yazımdır bu.
'hayal kurmak ve sınırlar  arasında kalmak, 
romantik olmak ve gerçekçi olmak
 arasında türlü kazanım ve kaybediş farklılıkları vardır.' 
diye düşünüyorum, içim kanayarak. Bu kanayışın ve tohum yeşermelerinin sosyal çevre içre değerlendirmesine girişelim hadi gel benimle.
Tamamen eserle alakalı bir yazıdır. 
Huzur olur dinleyiniz.


Aşk; en büyük huzurlu enerjisi özüdür, insan ömrü acizliğinde.

Enerjisiz yaşanmayan hamak dengesizliğince gönülde,
yeyiniz
içiniz
uyuyunuz
kazanınız
yakınız
ama sakın hayal etmeyiniz.


Sınırların dışını resmetmeyiniz,
delirirsiniz.

Aman sakın ha
sakın
yapmayalım
onlara bahsetme
bahsetmeyelim
bahsetmediler
bahsetme,
ma

yız
evet evet bir şifre üretmeliyiz
Zihnimizin üretmediğini bildiğimiz...

insan kendinden hariç bir şey hayal edebilir mi?

hayır hayır
duyurma
anlatma
sınırlar var
bahsetme onlara
geliyorlar bak
anlasana
anla
sana
sadece çevir enerjiyi
dönüştür
sevgiyi taşı yelken yalnızlıklarında,
hiç bir yelkenli başka bir yelkenliyle öpüşemediği gibi
rüzgara sevdayı anla,
yanyana yaşa.

Dönemeç olana kadar dönüştür sevdayı
sevda içre ol ömürde.
Sevda taşıyan değil
Sevda yaşayan değil
Sevda ol ömürde.

Nesneden manaya dönüşene kadar
en yazık endüstri devrimi dünya halimizi
sınırlar çaresizliğimizi
yen.

Çek bir daha hamağın ipini sallan yine
keyif için sallan
keyif için kazan
keyif için üret
keyif için üret
keyifsizliğini türet
Tükenmeyen enerjiler üretirken hayal taciri etrafın içre yaşa
yenil yalandan
bir ömrü yaşarken bir ömrü vermenin acizliğini anlayamayan benliklere küçüklük tasla mesela
giy melamet hırkasını.

Bilirim âmâlar görebilirler melamet hırkasını
Köpekler görebilirler mesela hayal etmenin hülyasını.
ama sen yine de unut tüm kazanımları
kaybetmeyi kazan
yapabilirmissin bunu
şifresizliği çözebilirmisin?
Seçmemeyi seçebilirmisin mesela
Çizgileri silebilirmisin?
Sınırları yırtabilirmisin?

Sonsuzluk içeceği yerine tanımsızlık içeceğini içen ben,
benliğim
Adem soyum
tanımlamaya çalışırken kendimi sonsuzluğumu kaybedebilirmiyim?
kaybetmişmiyim?
kibirimi tanıyablirmiyim!

İnsanlık neslimin yazılmış acısı yalnızlığı bir yelken direği gibi kırıp
kumaşımı
baharlar için rüzgarda uçurtma yapımında kullandıralabilirmiyim?
söyle özgür kalabilirmiyim?


-“Logic will get you from A to B. Imagination will take you everywhere.” Albert Einstein-'ı
uçurtmama yazdırabilirmiyim?

Uçurtma ölümsüzlüklerinde martılarla kardeş olabilirmiyim?
martıların hayaline ortak olabilirmiyim?
ölümsüzlük iksikirin bir martı kanadında bulabilirmyim?
Enerjinin yoktan var olmayacağını bilip bir yaratıcının varlığına inanmayanlara özgürlüğü anlatabilirmiyim?
Martı olsam yapabilirmiyim?
Enerjinin vardan da yok olamayacağını bilen zihinlere ölümü sevememelerinin sebepsizliğini anlatabilirmyim?
Var olduğumuz için yok olmayacağımızı,
yok olsaydık var olamayacağımızı
Bizim de var olup yok olmayacağımızı
benim hasretli dudaklar arasına sızan 'yağmur' olacağımı mesela söyleyebilirmiyim?

Sınırlar arasında huzur mümkün müdür hala ?
Söyle tüm bu sorular arasında,
Soru sormamın gerekip gerekmediğini soru sormadan sorabilir miyim?


Emre Demir Ustaoğlu
03.02.2012
23:40-01:30
Kızılçullu

11 Nisan 2012 Çarşamba

Bob Ross-''Biz hata yapmayız, biz mutlu kazalar yaşarız.''

Bugün hepimize çok kısa bir huzur arası vermek niyetindeyim.
Canımız Abimiz Bob Ross.
Çocukluğu onunla geçmemiş olan olur, göz aşinalığı olmayan bile olabilir.
Tanışalım.

Kendinize 3 dakikalık bir şans verin ve izleyin.


En sonunda herzaman gitmek isteyeceğimiz türden bir ev oluşmuş olabilir.
Ama bu hızla ulaşılmış bir güzellik ne kadar anlamlıdır? 
Meselenin orasına dair tam bir inancım bulunmamakta.
Devam edelim Yol'a.


Büyük ve güçlü bir ağacın oluşmasından yavaş yavaş keyif almak gerekir.
Hayata dair yüce bir anlam.

''Biz hata yapmayız, biz mutlu kazalar yaşarız.''Bob Ross
Mutlu kazalarımıza.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Çocukluk, Umarsızca istemek, İki kalp ve Âdem'in Yaratılışı

Uzunca bir aradan sonra içimden geldiğince karalayacağım.
Gel sergüzeştime ortak ol canım benim.
Bu da fon müziğimiz olsun.
Çocukken ne kadar da çok isterdik bazı şeyleri. 
Olsun diye ısrar ederdik, etmesek dahi içerimizdeki o gerçekleşmesi gereken konu her ne olursa olsun çok güçlü bir his duyardık. 
Yani ben duyardım. 
O an için hayattaki en önemli konu benim isteğimin yerine getirilmesinin çok önemli olduğuydu. 
Bu bir okul gezisi olabilir. Tatildeyken 3. dondurmayı yemek olabilir. 
Mesela ben MSDOS kursuna gitmem gerekliliğini o kadar gerçekçi anlatmıştım ki aileme.
Gittim de sonra. 
Hiçbir işime de yaramadı. DIR.
Taze gençlikte arkadaşlarla 2 ay ev tutup bir sahil kasabasında tatil yapmanın isteği olabilir.
Ne çok isterdim o an. 
Bir şey, bu kadar istenebilir hani. 
Olmayınca da olurluğunu ve olması isteğini anlatamayınca büyüğüme karşı nasıl bir güç, istek, biraz kızgınlık ama temelde anlaşılamamak hissi coşar dururdu yüreğimden boğazıma kadar.
 Hani o anda bir 'enerjitoplar' takılsa çocukluğumuza çağın en büyük yenilenebilir enerji kaynağı bulunmuş olurdu diye tahmin ediyorum. 
Kulaklarımdan, burnumdan çıkan buhara bir türbin takılsa ne de yararlı olurdum insanoğlu istihdam politikalarına. :D
Ağlamazdım da olmayınca ama çok yalnızlaşırdım.
Zaman geçti, günler yıl oldu. Hiç bir şeyi ozamanlardaki kadar isteyemedim bir daha.

Neden ister, neden sever insan herhangi bir şeyi? 
Bilemiyorum.
Bunun türlü açıklamaları olabilir farklı bilim dallarında.
Abiyogenezden varoluşçuluk felsefesine kadar uzunca bir şehir olurdu bu düşüncelerde yol almak
yan sokakları sosyal psikoloji, pedagoji ve niceleri.
Benim fikrim, sevmenin ve istemenin nedensizlik gücünde olması yönünde.
Biraz dağıtalım düşüncelerimizi, sonra toparlarız.
Ya da bırakırız dağınık kalır.
 "İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya

Bu şiirle birlikte aklıma hep bu tablo gelir.
Ne de olsa tam bir sonuç çözümlemesi yapmayacağımı önceki karalamalarda belirttmiştim.
Yine sekilecek taşları diziyorum.
Siz şahane benliğinizde bulursunuz benim anlatamayacaklarımı.


Âdem'in Yaratılışı’nı betimleyen bu meşhur fresk Sixtine şapelinin tavanında yer alıyor. Bu tablo ünlü İtalyan Rönesans dönemi ressamı, heykeltıraşı, mimarı ve şairi Michelangelo (6 Mart  1475 – 18 Şubat 1564)  tarafından 1508 ile 1512 yılları arasında yapılmıştır.
Eserde, Tanrı temsilinin sol kolunun çevresinde bir kadın figürü yer almaktadır. Böyle bir tasvirde henüz yaratılmamış olan ve cennette insan şeklini almayı bekleyen Havva figürünü temsil etmesi amaçlandığı düşünülmektedir.

Tanrı’nın sağ kolu ise hayat ışığını vermek için Âdem’in parmağına doğru uzatılmış. Bu meşhur detayda parmaklar arasında çok az bir mesafe olduğu görülmekte ve Tanrı’nın duruşu ile Adem’in duruşu birbirine benzemektedir. Bu tablonun asıl anlatmak istediğinin  ‘’Tanrı’nın insanı kendi suretine benzer yaratması olgusu’’ olduğu düşünülmektedir.

Kur’anda Yaratılış : "And olsun ki biz insanı çamurdan, bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka (embriyo) ya çevirdik. Alakayı (embriyo) bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir." (el-Mü'minûn, 23/12-14)

İncil  Genesis (Yaratılış): ‘’RAB Tanrı Ademi topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem, yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Âdemi oraya koydu.’’ ( Yaratılış 2, 7-8)

Bunlara sadece bilgi diyebiliriz. 
Belkide derya. 
Niceleri efsane olarak düşünülebilierler. 

Bu ayrıntılar etrafında sanki bir El, bir Göz bizim sade yaşantımızı Hayat haline getiriyor gibi geliyor bana.
Çocukça isteyerek, huzuru hissederek.
Gel, bekliyorum Sen'i.

Unutmadan, Yaratıcı ne istemiştir?

Kızılçullu



Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...