28 Temmuz 2012 Cumartesi

Kardeşlerime uyarımdır!

Kardeşlerime uyarımdır!

Bir ilişkinin temel amacı 'mutlu' olmaktır.
İlişki yüksekliği ve kütlesince hızlı yuvarlanıyorsa zemine doğru, 
başka bir engele takılırsa eğer durabilecektir.
 Yoksa zemine inecektir, 
huzursuzluğa.

Yürekliyseniz eğer; 
o engeli de kaldırın ortadan, 
sınayın ilişkinizi.
Sınanmamış hiç bir ilişki ömür boyu değildir, 
unutmayalım.


Sınanmış güzel mutluluklara.


Kızılçullu

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Düğün, Rakîb, Aşuk ile Maşuk ve Karı-Koca

Merhabalar canım benim. 
Öncelikle belirtmeliyim ki başlığımızın tam tersi yolunu izleyeceğiz. 
Düzenim biraz alakasız bugünlerde, buraya da yansıdı sanırım. 
E zaten halim ne ise, neye merakım varsa "Hadi gel paylaşalım." zihniyetinde olduğum için girişmiştim bu diyara.
Bu yazıda biraz dil çalışması, araştırması yapacağız. 
O yüzden şu sözü benliğinize bırakıp konumuzla ilişik şarkımızı alalım ve koyulalım Yol'a.

“Dil, kelimelerin kanunlarını bilmektir.”

                                                                  Fârâbî



Bir yol haritamızı çizelim ki omurgamız belli olsun. 
Çağrıştıracaklar bize anlam katsın.
  1. Karı-Koca kelimelerinin üzerinde duracağız biraz
  2. Aşuk ile Maşuk
  3. Can Gerek
  4. Rakîb
  5.  Cânâ rakîbi handân edersin
  6. Barış-Ayşegül'ün Düğünü
  7.  Bakara;187

"Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz. Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi? Fazlasını beklemez mi insan yârinden? Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki, evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini.
Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir. Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam. Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın. Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür… Eşim olma, karım ol! Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha. Ama unutma ki sensiz yarımım. Her zaman söylemem, ama sen anla. Eşim olma, karım ol! Beni tamamla…"

Vallahi Kadınlar Kulübü de demiş. Ben demedim bunu efendim, yanlış olmasın.
Bunlar hep bakış açıları, hep.
Şahsi kabul edilmiş doğrular değil.
Sadece doğrularımı, tüm benliğimce kabul ettiklerimi paylaşmam burada çünkü amacım o değil.
Amacım yansıttıklarım, sekilecek taşlarımızın üzerinden vardığımız farklı diyarlardan birbirimize çiçekler getirip bir bahçe düzenlemek.
E daha getirmediniz.
Beklerim.

Devam ediyoruz "karı-koca" meselesine daha derin incelemeye girerek böyle yüzeysel olmaz.
Karı TDK Sözlük
 http://www.tdksozluk.com/s/kar%FD/
1.(genellikle iyelik ekleriyle) Bir erkeğin evlenmişolduğu kadın, eş, refika, zevce.
2.Kadın.
3.Yaşlı, ihtiyar. 

Karı, Eski Türkçede ka (yakın, akraba) diye bir kelime vardır. Ve bu kelimeden –rı isimden isim yapma eki ile “yakın olan, yakında bulunan, en çok yakın” gibi anlamlara gelen “ka-rı” kelimesi yapılmış. Şimdi düşünelim bir kere “bir erkeğe acaba karısından daha yakın” kimse var mıdır? Erkeğin karısı, anasından, babasından, kardeşinden vs. daha yakındır. Bu yakınlığı eskiden Arapçadan alınmış bulunan “karabe / karabet” ile ifade ediyorlardı. Evliliği de “karabet kurmak” deyimiyle… Bizdeki “karı-koca olmak”la aynı anlama geliyor.
  “Koca(1)”, Eski Türkçede kuç-mak (kucaklamak, sarmak” kelimesi var. İşte bu “erkek eş” anlamındaki “koca” da buradan gelmekte, kuç-a > koç-a / koca “kucaklayan, saran ve koruyan” anlamını taşıyor.
 http://ycagbayir.wordpress.com/2008/04/09/kari-koca-meselesi/
Keben ve çevresinde Karı kelimesi karımış (Karıkmış), yani yaşlanmış olan kadın anlamında kullanılmaktadır. Yaşlanmış erkeğe de "G(K)oca denir. O da kocamak (Kocalmak) fiilinden oluşturulmuş bir kelimedir. Karı kelimesi "karıkmak" fiilinden geliyor demiştik.
 Hemen bakalım Çağatayca anlamına.
http://tr.wiktionary.org/wiki/kar%C4%B1kmak
[1] Pir, ehtiyarlanmak, karılanmak, kartlanmak
 Kocalmak ise aşağıdaki adreste şu şekilde belirtilmektedir:
Kocalmak: Kocamak, yaşlanmak, ihtiyarlamak.

 http://www.turkuler.com/sozluk/sk.asp

Çözümlemeyi çok fazla uzatmak istemiyorum ama şimdi tırnak içerisinde verilmiş 2 adet yazı ekleyeceğim. Dileyenler o kısımları atlayabilirler. Ama Karı-Koca hususunun derinlliklerini merak edenler eklediğim parçalarını ve dahasında ilgili linklerden yazıların bütünlerini de okuyabilirler.
Atlanırsa da karalamanın-derlemenin anlam bütünlüğü bozulmaz.

Türk tarihinin derinliklerine gidelim:
"Bilebildiğimiz zamanlarda devletin başındaki kişiye Kağan, onun eşine de Katun denilirmiş eskiden. Sonraları K harfinin yerini H harfi almış ve Hatun olmuş. Daha sonra Katun kelimesi kadın olarak söylenmeye başlanmış.Bugünkü anlamda söyleyecek olursak Katun, Kraliçe demek. Kağan da Kral. Veya günümüzdeki İngilizce anlamıyla söyleyecek olursak; Katun, First Leydi, Kağan da Cumhurbaşkanı.
Bu anlam sadece Kağan ve Katun arasında değil, bütün Türk ailelerinde böyledir. Evli bir kadın, evdeşi olan erkeğin kadını, yani kraliçesidir. Erkek de evinin kağanı, yani bugünkü anlamda cumhurbaşkanıdır. Yalnız cumhurbaşkanı ve eşiyle, eski Kağan-Katun ilişkileri biraz farklıdır. Cumhurbaşkanının yetkileri bizde çok fazla değildir. Eşinin ise  devlet idaresinde hiç yetkisi yoktur. Oysa eskiden Kağan'ın buyruğunun altında Katunun imzası yoksa, millet onu dinlemezmiş. Türk kadınına verilen değeri varın siz hesabedin. " *
* http://www.iyidersler.8m.com/karikelimesiayipmi.htm

"Dilbilimciler "karı" kelimesinin "karın" kelimesinden türediği görüşündedir. Çünkü insan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesine ad olan karın rahmi de içerir. Bundan dolayı Türkçe'de çocuğun doğumundan önceki dönem için "ana karnında iken" tabiri kullanılır. Kök itibariyle Sümerce "agarin"den veya Bulgarca "korem"den de geldiği söylense de anlamda pek değişiklik yapmıyor bu. Dolayısıyla karı, evlenmiş ve rahmini çoğalmaya veya üremeye açmış olan kişinin örf ve hukuktaki karşılığıdır."**
**http://www.milligazete.com.tr/makale/zevce-es-ve-kari-149740.htm

 Birde anlamlar bukadar ağır ve derinken düğünlerde şunları yapanlar var.
Ama ne yalan söyleyeyim bende şu Dayının yaptığını yapmak istemişimdir hani.

 

 Aşuk ile Maşuk

 Bir ortaoyunudur.
Divan edebiyatında en sık kullanılan mazmunlardandır.
Bir de aşuk ile maşukun kavuşmasını engelleyen, 3. kişi rakib vardır.
Rakib
http://tr.wikipedia.org/wiki/Rak%C3%AEb_%28%C4%B0slam%29
 Rakîb, görüp gözeten, murâkebe eden, bütün varlıklar üzerine gözcü olup bütün işlerini kontrol altına alandır. Bütün varlıklar ve bütün işler murakabesi altında bulunan demektir.


Aşuk; aşık olan, maşuk; kendisine aşık olunandır.
Divan edebiyatında maşuk: cefaları bile hoş görülen, bir bakışıyla aşığını öldüren, aşığın bir kere görmek için canını feda edebileceği sevgilidir.
Tasavvuf edebiyatında açık bir şekilde
Maşuk'tan kasıt Allahtır ve Allah tek sevgilidir.
Aşuk ise; aşık olan, her daim sevgilisi için acı çeken, maşuğun bir bakışı için canını verebilecek kişidir.
Tasavvuf edebiyatında Aşuk; kendini Allah sevgisine ulaşmaya adamış, kamil insan olma çabası içerisinde, dünyevi hislerinden sıyrılmış kişidir.
Genel olarak edebiyatta aşuk ile maşuk, ya rakib dolayısıyla ya da maşuğun cefaları, aşığı hor görmesi nedeniyle kavuşamazlar.

http://www.mozaikdergisi.com/links/cocuk%20kulubu/links/02%20asik%20ve%20masuk/asik%20ve%20masuk.html
Aşuk ile Maşuk Hikayeleri, Şiirleri şahane bilgiler için linktir.

Can Gerek
...
Biz sevdik aşık olduk sevildik maşuk olduk
Her dem yeni dirlikte sizden kim usanası 
...
 Yunus Emre
Şiirin tamamı için http://www.antoloji.com/can-gerek-siiri/



Cânâ rakîbi handân edersin
Ben bî-nevâyı giryân edersin
Bîgânelerle ünsiyyet etme
Bana cihânı zindân edersin
Beste-Güfte: Giriftzen Asım Beye ait olup eser Uşşak makamındadır.

Zaten kelimsesizlik hakkında konuşmuştuk ve anlamasakta tam ne demek istediğini bu eserin,bizlerde oluşan anlam bana yetiyor fakat bilgilenmemizden zarar gelmez, valla.
Ki burada Zeki Müren gibi bir büyük üstat bu eseri yorumlamışken, eller , mimikler enfes.

"Câna râkîbi hândan edersin".
Câna, sevgili anlamındadır.
 "Hândan etmek" ise güldürmek anlamında.
Rakib bilinen anlamında rakip değildir.
Bildiğimiz "rakip", veya "düşman" demek asla değil.
Çok daha ince bir anlam saklı. http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/ydinikavramlaryazdir.asp?id=1568
 Gözetmek, beklemek, bir şeyi koruyup muhafaza etmek, sakınmak, göz önüne almak anlamlarındaki "r-k-b" kökünden türeyen rakîb gözcü, murakıb, bekçi, koruyucu demektir. Çoğulu rukabâ'dır.

Buradaki Rakib, Câna diye seslenilen sevgilinin yanında bulunan onun hem arkadaşı hem ablalığını-dadılığını yapan bir nevi arkadaş-hizmetkar tadında yardımcısı-koruyucusudur.
Eskiden evlerin küçük hanımları, yolda sokakta, çarşıda pazarda yalnız dolanmazlarmış.
Yanlarında bir arkadaşları olurmuş. O arkadaş ki, yaşı küçük hanımdan biraz büyükçe bir nevî arkadaş-dadı rolünde olurmuş. Kendisi ile gezer, tozar, eğlendirir bir yandan da yanlış yapmaması gereken konularda kendisine akıl-fikir kaynağı olurmuş. Etraftaki tehlikelere ve yazılmaya çalışan delikanlılara karşı da dikkat etmesi de misyonlarından biriymiş. İşte bu arkadaş-dadıya eskiden "rakîp" denirmiş efendim. 
Eserin ilk mısrasında diyor ki : "câna rakibi hândan edersin". 
Yani; sevgilim, canım ben senin yüzünden öyle bir durumdayım ki, şu rakîp olacak cadoloz karı halime gülüyor, "handan oluyor. Tatlı bir serzeniş.
 "Ben bî nevâyı, giryan edersin". Nevâ, ses seda demek. Bî neva ise, sessiz, sedasız, sakin anlamına gelmekte.
Giryan etmek ise ağlamak.
Yani diyor ki delikanlı, benim gibi sessiz birini ağlatırsın, inletirsin...

Bîgâneler, yabancılar; Ünisiyyet etmek ise, arkadaşlık, dostluk kurmak demek oluyor.
Yabancılarla dostluk etme be güzelim diyor 3. mısrada delikanlı kardeşimiz.
ve ekliyor,
Bana diyor,
Cihanı zından edersin.
 http://www.itusozluk.com/goster.php/cana+rakibi+handan+edersin


 Gelin evi,



 Kayınpederle,


Dans.
Ayşegül-Barış 14.07.2012

 Kuran-ı Kerim'de Bakara;187 de şöyle geçer:
"hünne libasun leküm ve entüm libasun lehünne"
Mealen;
"Onlar sizin için, siz de onlar için birer elbisesiniz."
 http://www.kuranmeali.org/2/bakara_suresi/187.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

Onlar, Aşuk ile Maşuk her ilişkinin süreci gibi "rakîbleri" aştılar, Karı-Koca oldular.
İnşallah ömür boyu mutlu olurlar.
Canlarım benim.
Dostcanlısı, güleç, samimi, candan kardeşlerim benim.
Hepimize rakibler etrafında kolaylıklar diliyor ve bu sıcaklarda buharlaşarak uzaklaşıyorum.
Size bir düğün videosu bırakarak.
Eyvallah.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Nereden bileceksiniz "O Deli, Kara Çocuk"*.

Bu yazıda önemli bir ricam var, canım kardeşim.
Eğer zaman ayıramayacaksan, bu yazıyı okuma. 
Sonra gel. 
Vallahi bak.
Sana da ziyan, bana da, 
paylaştıklarımıza da.
Önceki yazılarda da dediğim gibi Size bir şeyler anlatabileceğimin değil düşündürtebileceğimin haddindeyim.

 

Bu karalamada şunu yapacağız.
Teker teker videoları izleyeceğimiz için biraz zamanınızı alabilir.
Bildiğiniz eserler olabilir. Fakat ne demek istediğimi anlamak isterseniz eğer, erinmeyin derim.
Kelimesizliği ve hislerin evrenselliğinden daha önce konuşmuştuk, daha da konuşuruz.
Şimdi biraz müzik dinleyelim.
Hadi, gel benimle.



Oropa ardzo arti varen
Çkim iveri nçari çkvaşa
Miordini miçkutu do
Goytiroku ma si çkvaşa
Miordini miçkutu do
Didou do na ni na

Mezar arasında harman olur mu?



Müzeyyen Senar.


İtalyan Rai-1 televizyonunun çocuk şarkıları yarışmasında (zecchino d'oro) 2. olan Zülfü Livaneli'nin "Ey Özgürlük" şarkısının versiyonu. 


 Ne varsa buğusu genzi yakan,
Ekmek gibi, aşk gibi,
Ah, ne varsa güzellikten yana,
Bölüştüm, büyümüştüm.

Bu ne yaman çelişki anne,
Bu ne yaman çelişki anne,
"Kurtlar sofrasına" düştüm..
Hani benim gençliğim anne?

Hiçbir hesabımız yoktu kimseyle.
Hiçbir aykırı yanımız,
Hiçbir yalanımız...
Gözüm yaşarıyor,
Yüreğim kanıyor...
Olmasaydı sonumuz böyle!..
http://siir.gen.tr/siir/y/yusuf_hayaloglu/yuregim_kaniyor.htm

Güzel bir köşe yazısı:
"O Deli, Kara Çocuk"* Ahmet Kaya; "mümkünse farzedin yaşamamıştır..."
 Attila İlhan, ülkemde soluksuzca ve tüm benliğimle "aydın" kelimesini kullanabileceğim tek insandır.
Türkiyenin siyasi geçmişini, demokrasi sürecini,
 Fransa yıllarından çözümleyerek gelebilen bir büyük Usta'dan bahsediyoruz burada.
Ve bu 2 kişinin irtibatı beni hep düşündürmüştür.
Eğer kendi fikrinizi ortaya çıkartmak istiyorsanız.
Fikrine güvendiğiniz iki kişiyi karşılaştırın.
İşte o arada sizin salt, kendi düşünceniz beliriverir.
Pek tabiki burası,, benim kişisel çıkarımlarımdan ziyade bakış açısı yaratabilecek,
sekilecek taşlarımızı dizdiğim bir ortam olduğu için
yine çözümü Sizin kişisel zihin, yürek kıvrımlarınıza bırakıyorum.
Çok uzundur zamanınız olduğunda okuyun derim ama, çok iyi. Çok.
http://www.ahmetkaya.biz/haber/attila-ilhan-ile-roportaj-117h.html

Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız   fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum
 
Attila İLHAN

 Bir fidandım derildim
Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok yoruldum
Siz benim neler çektiğimi
Nereden bileceksiniz 

 Siz benim kime küstüğümü
Nereden bileceksiniz.


Peki kaçımız biliriz o içimize işleyen sözlerin nasıl yazıldığını ve bestelendiğini?
İşte Can Dündar'ın kaleminden ''O Mahur Beste''nin hikayesi.

Taksim'de Cafe Pandrossa'da buluşmuş üçü: Attilâ İlhan, Ahmet Kaya ve Gülten Kaya...
Pandrossa, Şair'in vazgeçilmez mekânı o sıralar...
Ahmet Kaya'nın, -İlhan'ın deyimiyle "o deli kara çocuk"un- elinde bir kaset... Kasette yeni bir şarkı:
"Mahur..."
Yine Şair'e haber vermeden bestelemiş şiirini...
"Böyle bir Sevmek"te, "Yangın Gecesi"nde "Cinayet Saati"nde, "Jilet Yiyen Kız"da yaptığı gibi...
Sonra da eşi Gülten'e ricacı olmuş yine:
"Attila Bey seni benden daha çok seviyor. Dolayısıyla Usta'ya şarkının haberini vermek yine sana düşüyor".
Gülten çevirmiş telefonu... Ertesi güne randevulaşmışlar.
Şiir, bir tablo gibi önlerinde duruyor:
"şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız
gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
o mahur beste çalar müjgan'la ben ağlaşırız".

Ahmet Kaya lafa girmeden Attilâ İlhan, "Dur ben sana bu şiiri nasıl yazdım onu anlatayım" demiş:
"12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz'lere kıymışlardı. Karşıyaka'dan İzmir'e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı... Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra... Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm".
"bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı".

O anlattıkça ıslanmış kirpikleri Gülten'le Ahmet'in...
Bir kadın ismi sandıkları Müjgan'ın eski dilde "kirpik" anlamına geldiğini orada öğrenmişler. Şair'in "müjganla ağlaşmak"tan kastını da orada çözmüşler.
"Mahur", Ahmet Kaya'nın en sevilen şarkılarından biri oldu sonradan...

Hayat bazen 2:00 dk için yaşanır.
Beyaz'ın bakışları, konuşmaları falan hiç umursamayın.

Müjganla ben ağlaşırız. 
Söz: Attilâ İlhan
Müzik: Ahmet Kaya


Eyvallah.

 -Mahur, Klasik Türk Musikisinde bir makam.
*Attila İlhan, Ahmet Kaya'yı böyle tanımlarmış...

17 Temmuz 2012 Salı

Bir Ankara Güncesi

Merhabalar canım kardeşim, bu karalamada kendime bir güzellik yapıp Ankara'ya gidişimin bendeki yansımalarından bahsedeceğim.
Yol hikayesi yazmak taraftarı değilimdir pek.
Okumam da.
Banane gezdiğinden derim, yazana.
Ama benim için önemi olan durumlar vardı.
Hadi gel benimle.
 
Pek canın sıkılmaz diye umuyorum. 
İlk defa bir anı yazısı olacak.
 Sıkılırsa da bakarsın ayarına, sağ çapraza tıklayıverirsin. 
Uçuverirsin yüreğim genişliğinden, canın sağolsun.


Şimdi, Ankara deyince aklıma bir Büyük Usta gelir benim, Ahmed Arif.
Ve ne güzel tesadüftür ki Karanfil Sokak konaklama alanımdı.

 "Ümit, öfkeli ve mahzun
   Ümit, sapına kadar namuslu"

Şiirin tamamı için:


İlk bu dizelerle başladım yokuşu tırmanmaya...
Ardından samimi bir oda arkadaşı ve yavaş yavaş tanışılan 'farkındalığı yüksek' iyi insanlar.
Başkentimizle ilgili kendi kendime fısıldadığım ilk yorumum: 
Olgun bir şehir Ankara.

2. gün Nazım Hikmet Kültür Merkezi Piraye kafede biraz zaman geçirdikten sonra meselelerime dönüyorum. Yolda şöyle bir Beyaz Tahtayla karşılaşıyorum.
Bu bir kafe önü.
Ne güzel yüreğin var a canım benim.
Ellerine sağlık.


Keyfim büyük.
Odama dönüyorum. 5 dakikada karar verip rakı içmeye çıkıyoruz.
Ankarada rakı içmek, heyecanlanıyorum nedense.
 Mekana gidiyoruz. Yüreği güzel bir kardeşimiz, mekan tenhalaşınca yanımıza geliyor ve başlıyor türkü söylemeye.
Tunalı Hilmi caddesinde "Sultana Turca" mekanın adı.
Kardeşim Tuna başlıyor.
Alıp götürüyor beni.


Aklımda şu türkü kalıyor geceden, huzurumu anlatamam.



Güzel yürekli insanlar tanıdım dahasında da, pek girmeyeceğim o konuya.
Tutarlılıklarımız gösterecek halimiz nicedir.
Benden Size yüreğim genişliğince "Selam olsun." bu yazıyı okumasanız da.

3 Temmuz 2012 Salı

Evleneceğim Güzellik Manifestosu

Open your heart, i'm coming home. 


Öncelikle sosyal paylaşım platformunda ara ara yazdıklarımdan bahsedip bir kaç şirinlik segisi yapacağız ardından yeni, içimden gelenlere geçeceğim.


Evleneceğim güzellik, karnıbahar yapmayı iyi bil tamam, öptüm görüşürüz.

Evleneceğim güzellik, lahana dolması yapmayı iyi bil tamam, öptüm görüşürüz.

Evleneceğim güzellik, kabak çiçeği dolması yapmayı iyi bil tamam, öptüm görüşürüz.

Çokça midesine düşkün biri olduğumu düşünüyorsanız, açıklamamı okumalısınız.
( Karnıbahar’ı iyi yapabilen kişi yürekte aşkı ömretmeyi bilir .
Lahana dolması’nı iyi yapabilen kişi , 
sevenlerin birbirilerinden haberli habersiz yaşadıkları zamanların acısını hasretle sarılarak bitirebilir.
Kabak çiçeği dolması’nı yapabilen kişi ise: Sabah’ın güzelliği ile gelen bahardır ömrüme.
Ben hayattan sadece 2 dolma bi bahar istiyorum. )

Evleneceğim güzellik, hardallı salata yapmasını iyi biliyorum. Öptüm, görüşürüz.
 
Evleneceğim güzellik, karidesi taze taze haşlamasını, temizlemesini
(Hem Antik Yunan soslusunu hem de güvecini) yapmasını iyi biliyorum.
 Ama hardallı salatayla ikisini beraber aynı gecede yapmam. 
Dostlarıma 18. senemizde nasip oldu. 
Biz'e de öylesi olur artık. 
Öptüm, görüşürüz.

Evleneceğim güzellik, yoğurtlu semizotunun en şahanesini yapmayı iyi bil tamam, öptüm görüşürüz.

Evleneceğim güzellik, canım midye dolma istediğinde''Ama onları çok sağlıksız ortamda yapılıyorlar, vazgeçelim şu alışkanlığımızdan yada alışkanlğından'' demek yerine''Bugün Biralarımızı Enginar dolmasıyla yemeyi deneyelim mi?'' gibi etkin, şaşırtıcı, keşfedici çözümlerle gelelim birbirimize tamam. Öptüm,görüşürüz

Evleneceğim güzellik, kendi ellerimle hazırladığım meyveli yoğurdu (böğürtlenli şeftalili falan) kullanmadığım elimle yemeye çalışarak diğer lobumu çalıştırmaya çalışırken üzerime döküyor olabilirim çokça, çocukluğumu anımsamak istiyor da olabilirim. Ve fakat; durum böyleyken 'Neden hep üzerine döküyorsun?' gibi içimdeki çocuğu küstüren davranışlarda bulunmayalım birbirimize olur mu? Öptüm, görüşürüz.


Evleneceğim güzellik, Birbirimize uzanırken kitapta okuyabiliriz, dinleyebiliriz de dünyamıza dair diğer sesten şahane kelimeleri ama yanyana kitap gibi sessiz kalıpta birbirimizi okuduğumuz zamanlarımızı, geleceğe dair özlemliyorum ben. Bunu bilelim de yaşayalım tamam.
Öptüm,görüşürüz


Bunların hepsi şekerlemeler. 
Ben karşımda hayata meydan okumuş bir kişilik isterim.
Hayatla uyumunu bulmuş bir "Benlik" isterim.
Benim istediğim de nedir ki.
Benim ne istediğimi umursamayan, kendi istediği için "Öyle" olan. 
Öylesini bile bilemediğim.
Bilmediğim bir Doğa isterim.

Şu an kiminle konuştuğumu bilmediğim.
Bu şahanenin,
 dengenin, 
hayatın imzası olduğunu isterim.

Ben kimim ki senin yanında
Sen kimsin ki benim yanımda
İnsan ne ki diğer insanın yanında
Meta mı ideayı doğurur, İdea mı metayı ?
Ne ki bunlar birbirilerinin yanında.

70-80 senelik bir ömürde meselelerimize, 
kavgalalarımıza, 
davamıza, 
bu dünyadan ardımıza baktığımızda
 kaz adımlarımızdan başka neyimiz kalacak.
Sen var gel sen ol. 
Ben varayım geleyim ben.
Ben Sen olmana sebep olayım, 
Sen Ben olmama hanımeli. 
Birbirimizin özgürlüğü olalım. 
Var mı ötesi.

Yalnızlıklarımızı damıtıp bu yaşamdan bir kenara bırakalım.
Onlar bir kenarda sevişsinler.
Biz başka kenarda uyuyalım. 
Dünyamızda gerçekten salt varolamayan "Özgürlük" halini 
bir çift duvar, 
bir çift eldiven, 
bir erguvan,
 bir reyhan, 
bir de dolma kalemle aşalım.

Meseleler, 
okunacaklar, 
dinlenecekler, 
gezilecekler, 
özlenecekler, 
anılacaklar, 
renklenicekler, 
falanlar filanlar topladım ben çokça işte.

Bir de yaşanılası bir meslek, 
bir yaşam filtresi algı, 
Çok değerli Dostlar 
benim sermayem 
Budur.

Dost'un yoksa, meselen yoksa,
 yanıma gelme.
Dostu olmayanın, meselesi olmayanın
 sevdiği de olamaz.


 İçimden geldiği gibi yazdım.
İlk defa böylesine dağınık bir yazı yazdım.
Toparlayacağım bunu.

Bıraktım dağınık kaldı.
E biraz da dağınıklığım toparlanacak zaten gelince.

Eşlerinin kaleminden ünlü şairler 

Biket İlhan: Attila'nın mırıldandığını duyduğumda dikkati dağılmasın diye ortada görünmez, çalışma odama kapanırdım. 20 yıllık beraberliğimiz boyunca da bunu yaşadım. Çünkü şiirlerini kendi kendine söyleyerek yazardı. Hiç bitmedi o mırıltılar.

 
 Zühal Tekkanat: Cemal Süreya'nın, tanığı olduğum kadarıyla şiir notları, rakam yazmaları, uykusu hep yarım yarımdı. Sayfaların üzerini yazar çizer, uyurken kalkıp notlar alırdı. Sürekli ayaktaydı.



Hadi, eyvallah.

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...