17 Temmuz 2012 Salı

Bir Ankara Güncesi

Merhabalar canım kardeşim, bu karalamada kendime bir güzellik yapıp Ankara'ya gidişimin bendeki yansımalarından bahsedeceğim.
Yol hikayesi yazmak taraftarı değilimdir pek.
Okumam da.
Banane gezdiğinden derim, yazana.
Ama benim için önemi olan durumlar vardı.
Hadi gel benimle.
 
Pek canın sıkılmaz diye umuyorum. 
İlk defa bir anı yazısı olacak.
 Sıkılırsa da bakarsın ayarına, sağ çapraza tıklayıverirsin. 
Uçuverirsin yüreğim genişliğinden, canın sağolsun.


Şimdi, Ankara deyince aklıma bir Büyük Usta gelir benim, Ahmed Arif.
Ve ne güzel tesadüftür ki Karanfil Sokak konaklama alanımdı.

 "Ümit, öfkeli ve mahzun
   Ümit, sapına kadar namuslu"

Şiirin tamamı için:


İlk bu dizelerle başladım yokuşu tırmanmaya...
Ardından samimi bir oda arkadaşı ve yavaş yavaş tanışılan 'farkındalığı yüksek' iyi insanlar.
Başkentimizle ilgili kendi kendime fısıldadığım ilk yorumum: 
Olgun bir şehir Ankara.

2. gün Nazım Hikmet Kültür Merkezi Piraye kafede biraz zaman geçirdikten sonra meselelerime dönüyorum. Yolda şöyle bir Beyaz Tahtayla karşılaşıyorum.
Bu bir kafe önü.
Ne güzel yüreğin var a canım benim.
Ellerine sağlık.


Keyfim büyük.
Odama dönüyorum. 5 dakikada karar verip rakı içmeye çıkıyoruz.
Ankarada rakı içmek, heyecanlanıyorum nedense.
 Mekana gidiyoruz. Yüreği güzel bir kardeşimiz, mekan tenhalaşınca yanımıza geliyor ve başlıyor türkü söylemeye.
Tunalı Hilmi caddesinde "Sultana Turca" mekanın adı.
Kardeşim Tuna başlıyor.
Alıp götürüyor beni.


Aklımda şu türkü kalıyor geceden, huzurumu anlatamam.



Güzel yürekli insanlar tanıdım dahasında da, pek girmeyeceğim o konuya.
Tutarlılıklarımız gösterecek halimiz nicedir.
Benden Size yüreğim genişliğince "Selam olsun." bu yazıyı okumasanız da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...