29 Ekim 2012 Pazartesi

29 Ekim ve "Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır."

Attilâ İlhan'ın "o sarışın kurt" adlı eserinde muhteşem üslubu ile anlattığı ve kitabın hayran kaldığım bir yerinden bahsedeceğim. Merak edenler açsınlar okusunlar, derim.



 İzmir, Naim Palsas çevresi; akşamüstü.

 Mustafa Kemal Paşa heyecanla: -
"Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir." 1926 (Atatürk'ün S.D. III, S. 80)
http://www.kultur.gov.tr/TR,25403/cumhuriyet.html

27 Ekim 2012 Cumartesi

Ulusal Gençlik Parlamentosu ve "ÇarpanEtkiÇağı"

Merhabalar canım kardeşim.
Yol haritamızı hemen belirteyim de kafamız rahat olsun:
  1.  Girizgah
  2.  What happens in an internet minute?
  3. Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği
  4.  Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi
  5. Ulusal Gençlik Parlamentosu
  6.  17-21Ekim 2012

Girizgah

Hiç bir şeyi üzerinde tutmayacaksın arkadaş.
Üzüntü, tecrübe, mutluluk  hepsini dağıtacaksın. 
Bunların aktığı nehir olacaksın ki senden geçsin her biri.
İzleri ardından sade bir öz, serde kalsın.
Bu çağda hele, daha da yaygınlaştıracaksın yaşantını.
Çok da kolay artık.
"Bu çağ necidir arkadaş?" diye şahsıma sorarsanız cüret eder cevaplarım.
Hem bazen ben bu blogta kendime soru sorar, ardından cevaplarım.
Bu çağ "ÇarpanEtkiÇağı"dır kardeşim.
Her işin değeri böyle anlaşılır.
Uzun uzun anlatırım ama kısa kesip konumuza geçmeliyim canım kardeşim.
Buyrun bakın teknolojilerin getirilerine.
Hep bir kitlesel etki.
Bu kitlesel etkiyi nasıl rakamlarla anlatabileceğimizi  Ulusal Gençlik Parlamentosu Yaz Okulu'nda- Gençlik ve Girişimcilik eğitimini veren Intel'in bir videosuyla daha netleştirip konumuza geçelim.

 What happens in an internet minute?

Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği

 Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği (Habitat), 1995 yılında gerçekleşen Kopenhag Sosyal Kalkınma Zirvesi’nde değişik, dil, din, ırk, kültür ve ulustan gençlik temsilcilerinin oluşturduğu, 100’e yakın ülkede yaklaşık 300 gençlik organizasyonunun üye olduğu Youth for Habitat uluslararası iletişim ağının bir parçası olarak Birleşmiş Milletler’in desteği ile yapılandırılmıştır.
Habitat Hakkında Pdf:

 Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi

Binyıl Kalkınma Hedefleri  2015 yılında sonlanıyor


Birleşmiş Milletler (BM)’e üye devletler 2010 Eylül ayında toplanan Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi'nde 2015 sonrası kalkınma gündemine yönelik süreci de başlattılar. Böylelikle 2015 sonrası için açık ve kapsayıcı bir değerlendirme sürecine doğru ilerlenmektedir.  İstişarelerin amacı ve metoduyla ilgili daha fazla bilgi için  BM kalkınma grubu web sayfasındaki kılavuzları inceleyebilirsiniz.

  Ulusal Gençlik Parlamentosu

 Ulusal Gençlik Parlamentosu Türkiye’de bütüncül bir gençlik politikası oluşturulması amacıyla kurulmuştur.
Dahasını okumak isteyenler buyrun:


Hepsi karıştı değil mi, tam da istediğim buydu.
Çünkü merak edenler zaten noktaları kendileri araştırır ve birleştirirler.
Böylelikle "armutpişağzımadüş" olmaz canını yediklerim.

  17-21Ekim 2012

Şimdi, Intel Youth Enterprise- Ideation Camp da denilen "Ulusal Gençlik Parlamentosu Yaz Okulu- Gençlik ve Girişimcilik-Fikir Kampı'ndan izlenimlerimi paylaşacağım. (17-21Ekim 2012)


Eğitimler kaliteydi
Eğitmenler kaliteydi.
Bu arada kalite de göreceli bir kavram değildir, belirteyim.
Her zamanki gibi Türkiye'nin her bir köşesinden gelmiş arkadaşlarla tanışmak şahaneydi.
 
Şimdi gelelim Fikir Kampı'ndan söz etmeye.
Girişimciliğin ve yeni bir fikir üretip sunmanın sistematiğinin öğretildiği bu kampta her bir katılımcının hayatı boyunca işine yarayacak bilgiler edindiği kanaatindeyim.
Pek fazla uzatmayarak benim için en önemli olan kazanıma dem vurup huzurlarınızdan uçarak uzaklaşacağım.


 Sabah erkenden zindeyiz. 
Aktif, motivasyonu yüksek eğitmenimiz başlıyor.
Sunumlar, eğitimler, tecrübeler, uygulamalar falanlar filanlar.
Ardından gruplara ayırıyorlar bizi, pek tabiki bunun da bir yöntemi var.
Ardından üzerinde çözüm üreteceğimiz sorunu belirliyoruz.
Her şey profesyoneller taafından kontrol altında.
Mentorler yanıbaşlarımızda.
Fikirlerimizi üretirken biz, benim en sevdiğim nokta geliyor.

Eğitmen şunu diyor:
"Çözümlerinizi üretin ve saçma fikir yok, 5 dakika sonuna kadar saçmalayın.
Olamaz yok.
Olabilir, nasıl?  var."

Sadece hayal kurmak değil bu. 
Einstein, hayal kurmaya düzenli düşünebilme yeteneği der.
Teorilerini bu sistematik üzerinden ilerleyerek gerçekleştirmiştir.
Bunu uygulayarak gördük.
"Çözüm üretmenin sistemetiği" çok şahane be kardeşim.
Bütün uygulamalar bittikten sonra böyle bir kurulu 3 dk içinde iş fikrinize inandırmanız gerekiyor.


Anlatacak çok şey var ve fakat pek uzatmaya gerek yok.

Emeği geçen, günler önesinden hazırlıkları yapan bütün arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Saygılarımla.

25 Ekim 2012 Perşembe

Kurban, Âdem, Nefs, Habil ile Kabil hakkında

Günün anlam ve önemi sebebiyle namazımız sonrası Bayram sabahı aile yemeğinden önce bu kısa çalışmayı yapmayı istedim. Derin içerikli olamamakla birlikte geliştirilebilir bir bilgi azlığının belirtisi ve benim duruma nasıl baktığım ile ilgili bir açıklamadır. 

Saygılarımı sunar yanlışlarım ve eksiklerim olursa bahsettiğim yerlerde geliştirilmesini önermenizi rica ederim.

İslam sözcüğü Arapça "se-le-me" kökünden türemiştir ve anlamı "barış"tır.
Bununla birlikte kökün etken ortaç şekli eslemedir ve"teslimiyet" anlamına gelir. Sonuçta İslam, "teslimiyet"anlamına gelir ve teslim olunan Allah'tır.

"Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz.Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amelve ibadettir." (Hacc 22/36;37)

Kurban ile ilgili bilgilerini Tanah’ta en çok olduğunun bilinmesi sebebiyle devam ediyoruz.
Tanah, Tevrat ve Zebur'u da kapsayan, Musevilik dininin kutsal kitabına gore göre İbrahim'in Eşi Sara'dan bir çocuğu olmuyordu ve İbrahim Sara'dan bir çocuğu olması durumunda bunu Tanrı'ya Kurban olarakadadı. Tanrı, "İshak'ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesinegit" dedi, "Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunuolarak sun.", 8-9-10-11-12-13: İbrahim, "Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak" dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. Tanrı'nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı,üzerine odun dizdi. Oğlu İshak'ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı.Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.Ama RAB'bin meleği göklerden, "İbrahim,İbrahim!" diye seslendi. İbrahim, "İşte buradayım!" diyekarşılık verdi. Melek, "Çocuğa dokunma" dedi, "Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı'dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin." İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olaraksundu."(Yaratılış: 22:2-8-9-10-11-12-13)

Diğer İslami kaynaklara göre, İbrahim Peygamberin eşinin kısır olması nedeni ile bir çocuğu olmayınca (bazı rivayetlere göre 125 yıl)Allah'a yalvarır, dua eder. Kendisinin ve eşinin yaşlı olduğu bir zamanda mucizevi bir şekilde oğlu olur. Çocuk biraz büyüdüğünde, İbrahim peygamber rüyasında onu kurban etmesi gerektiğinigörür. Oğluna "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşünbakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallahbeni sabredenlerden bulacaksın” der Peygamberlerin rüyaları normal insanların rüyalarından farklı olduğundan bu bir emir olarak kabul edilmiş ve İbrahim peygamber oğlunu kurban etmeye götürmüştür .Ancak Allah'ın emriylebıçak çocuğu kesmez. Bu esnada Cebrail kucağında bir koç ile gelir. Bu imtihan başarı ile geçildikten sonra tüm İbrahimi dinlerde Zilhicce ayının 10. günü aynı şekilde kurban kesilerek kutlanan bayram olmuştur.
/
Âdem,İbrâhimî dinlere göre Tanrı tarafındanyeryüzünde yaratılan ilk insan. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%82dem

Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin , demistik. Iblis haric hepsisecde ettiler. O yüz cevirdi ve büyüklük tasladi, böylece kafirlerden oldu »(Bakara,34)

Hz.Adem 5 seyi ile bahtiyar olmustur:
1) Hatasini itiraf etmek
2) Pismanlik duymak
3) Nefsini kötülemek
4) Tevbeye devam etmek
5) Rahmetten ümidini kesmemek

Iblis de 5 seyden bedbaht olmustur:
1) Günahini ikrar (saklamadan söylemek) etmemek
2) Pismanlik duymamak
3) Kendini kötülememek
4) Kendini kötülemeyip azginligini Allahü Teala'ya nisbet etmek
5) Rahmetten ümidini kesmek

Âdem, insanoğlunu temsil etmekte olup, yasak meyveyi yiyen ve Âdem'i de suça ortak eden Havva insan nefsini (egoyu) sembolize etmektedir.(bakalım İblis’in meziyetlerine aaa çok yaklaşık olgularmış, NEFS.).

Onlara Âdem'in iki oğlunun olayını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlardı. Birinin kurbanı kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kendisininki kabul edilmeyen 'And olsun, seni öldüreceğim' deyince, kardeşi 'Allah yalnız saygılı olanlarınkini kabul eder' cevabını vermişti. 'Eğer, öldürmek için bana el kaldırırsan bile, ben öldürmek için sanaelimi kaldırmam, doğrusu ben dünyaların Rabbi Allah'tan korkarım.'
'Ben, hem benim ve hem de senin günahınla dönüp ateşliklerden olasın, isterim. Bu, haksızların cezasıdır.' Bunun üzerine bencilliği kendisini kardeşini öldürmeye götürdü de kardeşini öldürdü. Böylece kaybedenlerden oldu. Allah,kardeşinin cesedini nasıl örteceğini ona göstermek üzere, yeri eşeleyen birkarga gönderdi. O 'Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ayıbını örtmek için bukargadan da mı aciz oldum?' dedi de, böylece yaptığına pişmanlık duyanlardanoldu." (Mâide Suresi, 27-32)

Daha sonra ağabeyi, Habil'i öldürdü ve yeryüzündeki ilkcinayeti işlemiş oldu (Tirmizi, 2812).
Kurban ve ego Kabil’de gözüküyor ve kurban için çıkan fesatlıktan çıkma bir nesiller boyu başlangıçın günahı oluşuyor.

"Kim, - bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere)- bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibiolur." (Mâide Suresi, 32)

Kardeşlerim sonuç kısmını cümle şeklide değilde bütün yazıdan parça parça aldığım kelimelerle bitirip zihinlerimize bırakmak istiyorum.

İslam
Barış
Teslimiyet
Gösterişten uzak
İmtihan
Oğlunu Allah’tan esirgemedi
İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın
Imtihan geçildiği için kutlanılan bayram
Büyüklük tasladi
Bahtiyar olmak
Bedbaht olmak
Nefs
Günah
Kurban


'Allah yalnız saygılı olanlarınkini kabul eder' (MâideSuresi)


Saygılarımla. Emre Demir USTAOĞLU.

14 Ekim 2012 Pazar

Baktın kastı, buyur bas yaylan. Bizden olmayan gangamatillaları dinleyiver koçum benim.

Bu yazıda doğaçlama olarak kardeşinizin bugünkü bakış açısını göreceksiniz.
Baktın kastı, buyur bas bizden olmayan gangamatillaları dinleyiver koçum benim.
Ondan sonra o gangam acaba neden böyle patladı falan düşünmeden  hominidi hominidi eğlen. Sayıkla kendince, Suriyeye neden giriyoruz ki.
Rusyanın petrollerinden haberin var mı, yok.
Seneler öncesinde sınırlarımızdaki mayınları kim temizledi, yok.
Çin petrolü nereden alıyor, yok.
Eee Amerikanın yerel seçimlerinde Obama ne yapıyor, yok.
Sonra savaşa hayır.
Hiç kusura bakma kardeşim.
Sana gangamı gayarlar.
Hadi kafam atmadan uzunca da yazmadan keyfimi bulduğum musikimize girelim.
Pazar günümüzde şöyle bir keyfimize bakmamız gerekiyor.
Ölmeden dinlememiz gerektiğini düşündüğüm bir Büyük eseri inceleyeceğim.
  Bunlar değerli adamlar bari bunları analım.

Tut-i mucize-guyem ne desem laf değil


 Nef'i'nin fahriyye bir gazelidir.
 Divan edebiyatında şairin övünmek için yazdığı şiir türüne fahriye adı verilir.
Makam: Segah
Bestekar: Itri
Sanatçı: Zeki Müren - Barıış Manço - Bülent Ersoy - Münip Utandı
Güftekar: Nef'i Ömer Efendi
Usül: Yürük Semai

Tut-i mucize-guyem ne desem laf değil

Beli yârim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

Çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil
Beli yarim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
Beli yarim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil
Beli yarim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

 


Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
Yine endîşe bilir kadr-i dürr-i güftârım
Rûzigâr ise denî dehr ise sarrâf değil
Girdi miftâh-ı der-i günc-i ma'ânî elime
Âleme bezz-i gevher eylesem itlâf değil
Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i Nef'î
Tab'-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil
Nefi

Güvenililr olmadığını belirterek en kolay ulaşılabilineni paylaşıyorum: 
Güvenilirleri daha altlarda
 
Tut-i mucize-guyem ne desem laf değil
"Ben mucizeler söyleyen papağanım, söylediklerim boş söz değildir." 
Çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil
"Düşünceleri yanlış, bilgisi az kişilerle söyleşmek gereksiz anlamındaki ata sözüdür.
 "çark" kelimesinin farsça kökenlidir. Eski Türkçe'de, felek anlamına gelir."
 "Dünya ile 'çerh' (=felek / kader)'le konuşamam. 
Çünkü, onun aynası (saf)güvenilir değil."


 Mucize gibi güzel söz söyleyen bir kuşum, ne desem boş değil, 
felekle söyleşemem feleğin kalbi saf değil, bizim için oyunlar hazırlıyor.         
Hatırlatayım "tûti", papağan, dudu kuşudur. 
Papağana konuşma öğretmekte ayna kullanılırmış. 
Falanlar filanlar derken çok garip hikayeleri ve tasavvufi birleşimleri var bu konunun 
merak edenler linklerden takip ederler. 
Bulamazsanız ya da üşenirseniz, ulaşın ben ileteyim Size, canım benim.

 

 Günümüz Türkçesiyle;
1.Beyit: Mucizeleri dile getiren papağanım, dediklerim boş laf(tan ibaret) değil / 
Cahil ile konuşmam (onun) kalbi temiz değil.
2.Beyit: Kalbi temiz olmayana "gönül ehlidir" diyemem / 
Gönül ehillerinin birbirini bilmemeleri olacak iş değil.
3.Beyit: Devir alçaksa ve dünya sarraf değil ise inci (gibi kıymetli olan) 
sözümün değerini bilse bilse düşünce bilir.
4.Beyit: Anlam hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti /
 Âleme bol bol cevher dağıtsam ziyanı yok.
5.Beyit: Nef'î'nin temiz gönlü, sözün levh-i mahfûzudur / 
Dostlarınınki gibi sahâf dükkânı değildir


 İyi bir çözümleme yazısı:

Büyük üstatlardan Enbüyük icra:

Makam Farkı (19 Kasım 2011)

29:45 den sonrası
Her zaman dinlemelik kalitelisi:
http://fizy.com/#s/1aifpj

 Gitmeden ikiüç kelime üzerine daha düşeym de rahatlayayım. Bu eserin ardından bunlar iyi gidiyor bana.
  1. Ehl-i dil
  2.  Muhabbet
  3.  Zühd

Ehl-i dil nedir?

  'gönül dostu' dur.

 ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil
(nef'i)
---Günümüz Türkçesi ile---
göğsü/gerdanı (gümüş bir ayna gibi) saf olmayana gönül adamıdır diyemem.
gönül adamı olanların birbirini bilmemesi insafsızlık olur.

Muhabbet nedir?

Dostlarım bilirler.

Zühd nedir?

Zühd: Birşeye rağbet etmemek, o şeyden korunmaktır. (Arapça)
 Kendini ibadete vermek.
İsteksizlik, rağbetsizlik, aza kanaat, dünyaya ve maddî menfaate değer vermemek,
çıkarcı, menfaatperest ve bencil olmamak, kalpte dünya ve çıkar kaygısı taşımamak, 
kanaatkâr olmak demektir. "elde olan dünyalığa sevinmemek ve elden çıkana üzülmemek, 
elde bulunmayan şeyin gönülde de bulunmamasıdır" şeklinde de tarif edilir.
 
 "Çok şey istiyorsun, elde edemiyorsun, daha az iste."   Epiktetos

Diyanete göre:
 Sözlükte "ilgisiz davranmak, yüz çevirmek, rağbet etmemek" anlamına gelen zühd, 
tasavvufta, âhirete yönelmek, dünyaya dolu dizgin dalmamak; elde mevcut bulunsa bile 
gönülde mal ve mülk sevgisine yer vermemek demektir. Zühd, dünyayı tamamen terk edip
çalışmayı bırakmak, dünya lezzetlerine sırt çevirip, kuru ekmek yiyerek aba giymek değil, 
lezzet verici şeyleri azaltmak, onlara dalmamaktır. Diğer bir ifadeyle âhireti unutup 
dünyaya esir olmamaktır. Zühd kelimesi Kur'ân'da geçmezse de, 
 dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu, malların ve çocukların 
birer imtihan vesilesi olduğunu bildiren âyetler (En'âm, 6/32; Enfâl, 8/28) 
zühd hayatını destekler mahiyettedir. 
Hz. Peygamber de zühdün helâlları haram kılmak veya malı telef etmek değil, 
elde bulunana güvenmemek olduğunu bildirmiştir (Tirmizî, Zühd, 29; İbn Mâce, Zühd, 1). (M.C.)

Benim anlayabildiğim en kolay yolu:
 ne varliga sevinirim
ne yokluga yerinirim
askin ile avunurum
bana seni gerek seni
 Yunus emre

Konuyu da hiç bir yere bağlamıyorum aq.
Hadi eyvallah kardeşim.

10 Ekim 2012 Çarşamba

Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.”, “Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl”, Biat kültürü ve Mankurtlaşmak

 Merhaba canlarım benim.
Yorucu, kendimce derinlere indiğim bir çözümleme yazısıyla karşınıza dikilmiş bulunmaktayım.
Size tüm samimiyetimle gülümseyerek kendimi, halimi, tavrımı, cüretimi tekrar bildirmek gereğinde  hissediyorum.
Ben size hiç farkedilmemiş ya da çok zengin bir bakış açısının sonuçlarını verebileceğimin cüretinde değilim. Bir çıkalım yola, benim dizdiklerimle Sizler benden öte diyarlarda gezersiniz keyfine niyetimdendir bütün emeğim. 
 Hadi Yol'a çıkalım.
  1. “Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.” 25.08.1924
  2. İrfan üzerine 
  3. Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır, Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır.Nedim
  4.  Cemil Meriç (Aydınların Dini: İzm’ler) Bu ülke
  5. ÂRİF'İN İRFANINA 'MÂRİFET' DENİLİR!ahmedhulusi
  6. Tasavvufta kişinin ulaşabileceği dört ana düzlem
  7. Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl. Tevfik Fikret (kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat, Ahmet Muhip Dıranas)
  8.  Biat kültürü
  9.  Gelin biraz link gezelim, bir arkadaşa bakıp çıkalım:

 “Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.” 25.08.1924

Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada toplumu şekillendirme adına öğretmenlere nasıl önemli bir görev düştüğünü şu sözlerle açıklamıştır: 
“Arkadaşlar, yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askerlik, siyaset ve yönetim alanlarındaki devrimler, sizin; sayın öğretmenler, sizin toplumda ve düşünce yaşamınızda yapacağınız devrimlerdeki başarınızla gerçekleşecektir.Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.” 25.08.1924 Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. 

İrfan üzerine

Lügatta: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekada ileri gelen zihni kemal; ikrar; mücezat.
Sözlükte (TDK) : Bilme, anlama, sezme, kültür. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.
Fıkıhta: Esrar-ı İlahiyeye iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet.  

Dini bir sözlükte:  Bilme, anlama. Mârifet. Kalble bilip tanıma. Allahü teâlânın ihsânı olan mânevî, vehbî ilim. 
Buna ma'rifet de denir.
Çalışarak elde edilen ilimler ile anlaşılan, bilinen şeylerden başka bilgiler de vardır, bunlar irfân ile anlaşılır. Âlimlerin sâhib oldukları ilme mukâbil (karşılık) ârif denen Allahü teâlânın sevdiği kullarında da irfân denen bir hâssa (özellik) vardır. İrfân, tasavvufta fenâ mertebesiyle şereflenenlerde bulunur. (İmâm-ı Rabbânî)
 


Akıllı ve irfân sâhibi kimse, meyveli ağaç gibi mütevâzî olur. (Sa'dî Şîrâzî) 

Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır,
Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır.

Nedim
 

Cemil Meriç (Aydınların Dini: İzm’ler) Bu ülke

İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, Zekayı zirvelere kanatlandıran, beşeriyi ilahi ile kutsileştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. 
İslam, insanı parçalamaz. 
İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batının “kültür”ünde bu Zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lafız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dini ve dünyevi diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez. Kültür kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmemiş, edilemeyen bir kelime. Kah suda, kah karada yaşayan bir hilkat garibesi. Alman için başkadır, Fransız için başka. Bazen içtimai hayatın bütününü ifade eder, bazen bir alışkanlıklar, bir kazanılmış hünerler mecmuasıdır. Şimdi hayatın kendisidir, şimdi hayatın cilası.Avrupa’nın kılı kırka yaran tahlilci zekası, bilgiyi dünyevî ve dinî diye ikiye böler. O’na göre dinî kültürle ladinî (dinsiz) kültür farklı mefhumlardır.
Dünyevi kültür ne demek? Kültürü toprağa zincirleyen bu anlayış da bir ideoloji, yani bir aldatmaca değil mi?
Din asırlardan beri yaşayan ve nesilleri huzura kavuşturan, tecrübeden geçmiş bir inançlar manzumesi; sıcak, dost, köklü.
Batının dünyevi dediği kültür ise, hakimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. Taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak.
İdeolojiler tahribe yeltendikleri imanın yerine sahtelerini ikame etmek için uydurulan bir ersatz’dır (yedek). Başka bir deyişle, remizleri, merasimleri ve kiliseleriyle çağın icaplarına uydurulmuş birer inanç manzumesi. Rüştünü idrak etmemiş nesillere ilim diye yutturulan, yalnız şartlarıyla ilmi, muhtevalarıyla, masal, birer bulamaç.
Şöyle diyelim;

Avrupa Tanzimat’tan beri aynı emelin kovalayıcısıdır: Türk aydınındaki mukaddesi öldürmek. Mukaddesi yani İslamiyet’i. Bu mukaddesin yerine kendi mukaddesini aşılayamazdı.

Çünkü Misyonerin hedefi, Devlet-i Aliyye’yi Hıristiyanlığa kazanmak yani, Devlet-i Aliyye ile bütünleşmek değil ezelî düşmanını “etnik” bir toz yığını haline getirmektir. İstediği kalıba sokacağı şuursuz ve iradesiz bir toz yığını. Kaldı ki İslam’a teklif edeceği bir mukaddesi de yoktu, Avrupa’nın.

Tahrip ameliyesi hiç değilse aydınlar kesiminde tam bir başarıya ulaştı. Batının muharref Hıristiyanlığına tevcih ettiği tenkitleri kendi dinimiz için de geçerli sandık. İzmihlalin mesuliyetini imana yükleyen bu zavallılar bir asır önceki Fransız entelijansıyasının kiliseye karşı savaşını tekrarlayan şuursuz birer aktördüler. Zehirli telkinleri mukavemet kalelerini yok etti. İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler, setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye...
Cemil Meriç, Bu ülke
http://kaosunefendisi.blogcu.com/aydinlarin-dini-izm-ler/12013333

ÂRİF'İN İRFANINA 'MÂRİFET' DENİLİR!


Ârif, irfan sahibidir. Hikmetler ve hikmetlerin müsebbibi ile meşgul olur. Eserden müessire yani eserden eseri meydana getirene ulaşmak gayesiyle mücadele verir durur.
  Nefs mertebesinde olana 'ârif'; irfanına, 'mârifet' denilir.
Nefs mertebesinde olana 'Ârif-i billah' irfanına da 'Mârifeti billah' denilir ki aralarındaki fark hadsiz hesapsızdır.


Tasavvufta kişinin ulaşabileceği dört ana düzlem. 
dıştan içe daireler olarak düşünülünce sıralama şöyledir:

Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim.
Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin.
Marifet der ki: Ne benimki var ne seninki.
Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.
Şems-i Tebrizi

kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl
kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim.
inhinâ tavk-ı esâretten girandır boynuma;
fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür bir şâirim.

tevfik fikret, rübâb-ı şikeste'den

 kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat,
kendi boşluk, kendi gökkubbemde kendim gezginim.
bir eğik baş bir boyundur'ktan ağırdır boynuma;
fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
 ahmet muhip dıranas dil içi çeviri 

 "İnsan-ı kamil olmaya lazım olan irfan imiş."
Niyazi Mısrî


http://www.itusozluk.com/goster.php/irfan
7 numaralı kardeşimiz iyi anlatmış.

Biat kültürü


Mankurtlaşmak;Ulusal kimlikten uzaklaşmak, içinde bulunduğu topluma yabancılaşmak. Türk Dil Kurumu sözlüğü
Mankurtlaşmak; insanların, başka insanları köleleştirmek için kullandıkları adi bir yöntemdir. Geçmişten günümüze insanoğlunun hemcinslerine uyguladıkları bir zulümdür.

  İlk defa Çinliler, daha sonrada Ruslar kullanmışlar. Bu gün farklı yöntemlerle Amerika kullanmaktadır. En büyük insanlık suçudur.

Mankurtlaşma tehlikesi

Efsaneye göre, Juan-Juan isimli barbar bir topluluk (Kırgızların komşusu) kendilerine hizmet edecek köleler aramaktadır. Juan-Juanlar, komşu kabilelere çeşitli baskınlar yapar. Yakarlar, yıkarlar, yağmalarlar. Esir aldıkları insanların genç ve güçlü olanlarını, adına mankurtlaştırma denilen işkenceye tabi tutarlar.
Kırgız Yazar Cengiz Aymatov ‘Gün Olur Asra Bedel’ isimli romanında ‘mankurt efsanesini’ anlatır.
İşkence şöyledir: Önce esirin başı kazınır ve saçları tek tek kökünden kopartılır. Bu esnada bir deve kesilerek, boyun derisi parçalara ayrılır. Esirin kan içindeki kafası bu deri parçalarıyla sarılır. Tutsak bu işkence ardından günlerce aç susuz kızgın bozkır güneşi altında bekletilir. Deri güneşte kurudukça basınç uygular. Ya ölecektir, ya da hafızasını tamamen yitirecektir. İşkence dayanılmaz bir acı verir. Kazılan saçlar büyümeye başladıkça dışarı çıkamayarak, esirin başına batar. Tutsak başını yere vurmasın diye kütüğe bağlanır, elleri ve ayakları da bağlanır. Bu işkenceye dayanamayan tutsakların bazıları ölür. Bazıları da mankurtlaşır.
Mankurt işkencesine uğrayarak geçmişini hatırlamayan genç ve güçlü adam artık bir mankurt olmuştur. İstenilen her şeyi yapmaya başlar. Bilinçsizdir! Zihni yeniden inşa olmuştur. Benliğini yitirir. Aslını unutur. Geçmişe dair bir şey hatırlamaz. Mankurtlaştırılan kişi kendisini mankurtlaştıranları efendi bilerek, onlara adeta tapar, adını unutur, soyunu unutur, anasını babasını bilmez, çocukluğunu hatırlamaz.
Mankurtlaşan kişi, yalnızca hayvanî bir itaat içerisindedir. Efendisinden başkasının sözünü dinlemez. Midesinden başka bir şey düşünmez. Onun için bedeninin gereksinimleri çok önemlidir. Ayrıca efendisi tarafından ağır ve kirli işlere verilir.
Mankurtlaşan kişi, içinde yaşadığı toplumdan uzaklaşır ve yabancı himayesine girer. Kimliksizleşir. Yabancılaşır. Dostunu düşmanını bilmez. Mankurtlaşmak, yabancılaşmaktır. Mankurt düşünmez. Başkaları düşünür ve onu yönlendirir.
Mankurt, sorgusuz sualsiz bir şekilde teslim olur. Başkaldırma, isyan, sorgu gibi şeyler ona uzaktır.
Mankurtlaşma kavramı bugün Türk Cumhuriyetlerinde dilini ve tarihini unutarak Ruslaşmış Türkler için de kullanılmaktadır.
Günümüzde “mankurt ve mankurtlaşmak” kavramları siyasal ve sosyolojik terminolojiye giren kavramlardır. Ve bu durum, Türk insanını yakından ilgilendirmektedir.
 Mankurtlaşma, tarih boyunca hemen her toplumda bir şekilde yaşanmış, yaşanmaya da devam etmektedir. Aklını kullanmayan, düşünmeyen, işitmeyen, görmeyen, hissizleşmiş, körü körüne taklit eden, aklını efendilerine teslim etmiş insanlar her zaman var olduğu gibi var olmaya da devam edecektir. Bu gün dünyada egemen olan kültürün istediği şekilde, yönlendirdiği şekilde bir mankurtlaşma operasyonu yapılmaktadır. İnsanlara asılları unutturulmakta benliklerinin

 ve iradelerinin yitirilmesi amaçlanmakta, güdülen bir sürü olmaları, efendilerine kayıtsız şartsız itaat etmeleri istenmektedir. 
 Toplumumuzun içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurup dikkatlice düşündüğümüzde...
  Mankurtlaşmanın toplumumuzdaki ağır sonucu mu?
   

 Hilmi Duru makalesi

 "Bir çagin vicdani olmak isterdim; bir çagin, daha dogrusu bir ülkenin.. Idrakimize vurulan zincirleri kirmak, yalanlari yok etmek, Türk insanini Türk insanindan ayiran bütün duvarlari yikmak isterdim. Muhtesem bir maziyi daha muhtesem bir istikbale baglayacak köprü olmak isterdim; kelimeden, sevgiden bir köprü... Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum... En büyük tehlike, uzun zamandir müptela oldugumuz yobazlik. Bize düsen, dertlerimizi ömür boyu gönüllerinde tasiyan insanlara sevgiyle egilmek ve "hödük" idrakimize hata gibi gelen kusurlari cimbizla ayiklamaya kalkismamak. Türk insani irfandan önce sevgiye ve anlayisa muhtaçtir."
Cemil Meriç
 "ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. benim manevi mirasım bilim ve akıldır. zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur."
Mustafa Kemal Atatürk


 Gelin biraz link gezelim, bir arkadaşa bakıp çıkalım:

 http://en.wikipedia.org/wiki/Irfan
http://en.wikipedia.org/wiki/Twelver  
Twelver or Imami Shīa Islam (Athnā‘ashariyyah or Ithnā‘ashariyyah, Arabic: اثنا عشرية‎) is the largest branch of Shī‘ī (Shi'a) Islam.
 http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0mamiye-i_isna_a%C5%9Feriye 
İmamîye-î İsnâ‘aşer’îyye (İmamî Şiîlik, İsnaaşeriyye, ya da Onikiciler) (Arapça: اثنا عشرية‎, Athnā‘ashariyyah / Ithnā‘ashariyyah) On İki İmama inanmalarından dolayı (Onikicilik/On İki İmamcılık) olarak adlandırıldıkları da olur.
http://fatihdeneri.blogspot.com/2012/02/cemil-mericten-secmeler-2.html

 Küçükken bir arkadaşım tarafından şöyle bir soruya maruz kalmıştım:
Atatürk'ü mü daha çok seviyorsun, Hz. Muhammed'i mi?
Ona da bu soru sorulmuştu çünkü.
O zamanlar cevabım Atatürk olmuştu.
Sonrasında Atatürk'ü okudum. Hz Muhammed'in liderlik yeteneklerini anladım.
Cevabım değişti.
Yıllarca bu soruya cevabım hep değişti.
Ama sonunda şuna vardım.
Asıl farkına varılması gereken, bu soruyu soran

zihniyetin amacı.
Bu kirli ve amaçlı zihniyet insanlık tarihi boyunca değişmedi.
İsimler değişti, niyet değişmedi.
Unutmadan:
Düşünen ve inananları bölemezsiniz.


Hadi Eyvallah. Kızılçullu

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...