4 Şubat 2013 Pazartesi

Baykuş uğursuz mudur, bilge midir? Batı-Doğu ve Toplum-benlik açısından bir derleme

Birileri uğursuz diyor, birileri saygı duyuyor bu canlıya.
Bu minvalde ilerleyip bir çözümleme haddinde olmayarak, toplumumuzun ve benliklerimizin değerleri hakkında bir düzenleme olacak bu yazı.
Buyur sergüzeştime kardeşim benim.

Batı'da ve Doğu'da farklı değerlendirilen bu canlı, bilgiye karşı pragmatist ve pesimist olan kitlelerin farklı yorumları olarak geliyor bana. Açıklayayım.
Buyrunuz:

Baykuş, aklın tanrıçası Athena'nın simgesidir . Bu nedenle Batı'da pekçok kitabevi baykuşu kendi logosunda kullanagelmiştir.
Baykuş, Amerika'da aklı, Hindistan'da kötü şansı sembolize eder.
Batı Avrupa'nın çoğu bölgesinde baykuş, gündüzleri kör ve çaresiz olduğu için aptallığın sembolüdür.
Kardeşimiz, canımız bu garip canlının, bilgeliğin sembolü olduğu söylenir.
İlkçağ'da bilgeliğin simgesidir.
Mimarsinan üniversitesinin de sembolüdür.
Ülkemizde uğursuz olarak görülse de baykuşun bizi kötü güçlerden koruduğuna inananlar da vardır.
Felsefenin simgesi, bilginin sembolüdür.
Doğada hareket eden en sessiz kuştur. Bunu kanatlarının arkasında bulunan, sesi azaltan tüyleri sayesinde gerçekleştirir.
İzmir'de gece otobüslerine verilen isimdir de aynı zamanda ama o konumuz dışında kalacak.



Biraz da bu güzide hayvanımızın yapısı hakkında konuşalım:
Az bir ışık avlarını yakalamaya kafidir.
Gözlerindeki ağ tabaka sarı renklidir. Büyütücü özellik sağlar. Gözlerinde esas olarak çubuk (rod) duyu hücreleri mevcuttur. Bu hücrelerde “visual purple” yani “mor ışık görüntüsüne” sebep olan kimyasal bir madde bulunur. Rod hücreleri, en küçük bir ışığı bile kimyasal bir sinyale çevirirler. Böylece insanın sadece bir ışık parıltısını fark ettiği yerde baykuş buradaki cismi bütün teferruatı ile görür. Bütün kuşlarda üst göz kapağı alttakine geldiği halde baykuşlarda olay tersinedir.

Baykuşların görme ve işitme kabiliyetleri son derece hassastır. Çok az ışıkta avlarını yakalayabildikleri gibi, zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek duyarlıktadır. Hassas kulaklarıyla, gecenin sessizliğinde uçan pervanenin kanat sesini veya bir tohumun çiğnenişini, hatta tam sessizlikte düşen iğnenin sesini bile işitebilirler.
Mavi rengi görebilen tek kuştur.





İlk paragrafta bahsettiğim; pragmatist ve pesimist insan kitleleri açısından ayrımsadığım bu konu bence ipin ucudur, tutsan gelir. Bu sebeple fazla açıklama yapıp Sizi sıkmadan bir örnek soruyla yorumumu bildirmeye çalışacağım.

Şimdi bir insan düşünelim.
Sessiz şekilde bütün gelişmelerini yapabilsin.
Bu insan, yaşamında suretlerini göremediğin az ışıklı konularda net çözümler üretebilsin. 
Etrafının bulanık şekilde gördüğü konuları bütün berraklığıyla görebilsin.
Toplumsal ve ilişkisel zifiri anlarda yol haritasını mükemmel çizebilsin.
Herkesin bir fısıltı şeklinde "Acaba mı?" dedikleri soruları tüm açıklığıyla cevaplayabilsin.
Ve özgürlüğü, enginliği, huzuru bütün benliğinde hissedebilsin, yaşasın. 
Bu kişiye Bilge mi deriz, yoksa aptal mı?

Cevabımız 2.si ise bu tamamen kapitalist çevrenin insanlara biçtiği sınırlar arasında yaşayabilen tüketim alışkanlıklı ucubucağı belirli yaşam kısıtları içerisindeki değerlendirmedir. 

Ha unutmadan, bana göre ideal insan yoktur. Herkesin kendi ideali vardır.
İdeallerimizin yolculuklarında tüm samimiyetimle dost elimi kabul buyurunuz efenim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...