Kısmettir bir at alsam.
Ne bileyim belkide çocuğumun ismi olur.
Hayalimin aşk ismi: DESTİNA
3 saattir çevirip dinlediğim zamanlar çokçadır.
Üzerine fazla yorum yapmayacağım.
Daha öncesinde üzerinde küçük bir araştırmam oldu.
Onu paylaşayım istiyorum.
DESTİNA
Dün gece sen uyurken
İsmini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
DESTİNA
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
İşte bu yüzden sırf bu yüzden
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için DESTİNA
Yaşamımın gizini vereceğim sana
şair: lale müldür
1)
1. Alaeddin keykubatın alanya(kolonoros) fethinden sonra kir fardın
bağışlanmak amaçlı kendine eş olarak yolladığı hunat hatun(hunad mahperi
hatun)un ilk adı prenses Destinadır. Zeki, çalışkan, dindar, kültürlü,
cömert ve hayırsever bir kişi olarak kendisine bilge, büyük manasına
gelen huand (hunat); eğitime ve öğretime yaptığı katkılardan dolayı da,
ay parçası, etrafına nur ve güzellik saçan manasında mahperi ismi
verilmiştir.
kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/Hunat_Hatun
2) nar çiçeği.
3) farsça kökenli kadın ismi. dest farsça el demek olduğundan destina ele takılan ziynet eşyası, bilezik anlamına gelir.
4) su perisi.
5) "kader" anlamına gelen İtalyanca kelimedir.
Bunlar da diğer güzel icralar:
Gözlerini kapatarak dinleyen her insan, biraz düşünür.
( Çünkü kıştan çıktık biraz da olsa unuttuk o güzelim alışkanlığımızı )
Sabahları enerji verecek tatlımızdan kendimizi mahrum etmeyelim.
Mantık çerçevesinde beslenelim işte herneyse.
Gelgelelim bu mevsimin beni en çok ilgilendiren konusuna.
Şimdi,
tam da
Çipura zamanı.
Ayarlayalım bu ara bir ses edin.
Mevsimin Cemresi düşsün damağımıza Beyaz Yareni ile beraber.
Soframızın Beyaz masaörtüsü şu 5 cümleden oluşsun istiyorum.
"Çözümde görev almayanlar, problemin bir parçası olurlar."
Goethe
Bir insanı, ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür.
Ama eğer uyumuyor da uyku talidi yapıyorsa, dünyanın bütün gayretlerini sarfetseniz, nafiledir.
Mahatma Gandhi
Özgürlüğün en büyük düşmanı, halinden memnun olan kölelerdir.
Ernesto Che Guevara
Herkesin fikir birliğine vardığı bir akşam kayıp bir akşamdır.
Albert Einstein
Vre Dmitri;
Sizin Kosti güneş batarken Kordon'da rakı içmediyse,
Sormadın mı be çocuk,
'Ne halt etmeye almış İzmiri?'
İki yakanın kardeşliğine kaldıralım BeyazYareni.
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle. Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten
var ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum
bile... Nazım Hikmet (Rubailer Birinci Bölüm 5 )
Halil Cibran gecesi eyledim kendime, sizde ödüllendirin bu gece kendinizi.
Üzerinde yorum yapmadığım ilk yazı olacak. Üstat büyük.
Dostum..
göründüğüm gibi değilim. görünüş sadece giydiğim bir elbisedir. senin
sorgularından beni benim kayıtsızlığımdan seni koruyan özenle örülmüş
bir elbise.benim içimdeki ‘ben’ dostum sessizlik içinde oturur
sonsuzluğa dek kalacak orada doyulmaz erişilmez.... ne
söylediklerime inanmanı ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim- çünkü
sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden yaptıklarımsa
umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.‘rüzgar doğuya
esiyor’ dediğin zaman ‘evet doğuya esiyor’ derim: çünkü düşüncelerimin
rüzgarda değil deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem. denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın zaten anlamanı da istemem. bırak denizimle başbaşa kalayım.
senin için gündüz olduğu zaman dostum benim için gecedir: böyle olsa da
ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini vadiden süzülen mor
gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir ne
de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden duymamandan
hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım. sen cennetine
yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu
ötesinden bana seslenirsin’arkadaşım yoldaşım’ ben de sana seslenirim
‘yoldaşım arkadaşım’-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü
yakacak duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok
severim cehennemimi.bırak cehennemimle başbaşa kalayım. sen
gerçeği güzeli doğruluğu seversin; ben de sen hoşnut olasın diye bunları
sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim ama içimden senin sevgine
gülerim. gene de gülüşümü göresin istemem. bırak kahkahalarımla başbaşa
kalayım. dostum sen iyi ihtiyatlı akıllısın; hayır sen eksiksizsin-
ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum. oysa ben deliyim. ama
gizliyorum deliliğimi. bırak deliliğimle başbaşa kalayım. dostum sen
benim dostum değilsin ama ben bunu sana nasıl anlatacağım? benim yolum
senin yolun değil gene de birlikte yürüyoruz elele. Dostum... güneşe bak toprağa bak suya bak buluta bak; fakat arkana bakma.... kimin geldiği önemli değil kimin gelmediği de... unutma yolcu değişir yol değişir ama menzil değişmez. yolcuya bakıp yolunu tanıma. yola bak yolcuyu tanı yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver. vahim olan yolun yolcusuz olması değil; asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır; yolsuz hedefsiz amaçsız şaşkın hercai ve seyyal..... "en doğru yol: en dikensiz yoldur" diyenler seni aldatıyorlar. onlar karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır. aldırma.... ayağına batan dikenler aradığın gülün habercisidir. dikenine katlanmaktan söz edenler aşıkmış gibi davrananlardır. gerçek aşık olanlarsa dikenini de sever. dostum yollar yürümek içindir. fakat şu gerçeği de hiç unutma: yürümekle varılmaz lakin varanlar yürüyenlerdir. yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri yola oturup gelen-geçenin ayağına çelme takanları yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı gidip 50.metrede yola yatanları yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce yolculuk üzerine zor atanları yürümeyi bırakıp yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp ömür boyu tafra satanları beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin...göreceksin dostum... aldırma yürü. göğsüne yüreğinden başka muska takma. vahiy haritan nebi kılavuzun akıl pusulan iman sermayen amel azığın sevgi yakıtın ahlâk karakterin edep aksesuarın merhamet sıfatın şeref ve izzet adın olsun. doğru yol: insanların çoğunun gittiği yol değildir düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur. yolda vereceğin her molayı öz eleştiri durağında vermelisin. unutma tevbe özeleştiridir.
her molada yolda olup olmadığını yürümen gereken menzil istikametinde
yürüyüp yürümediğini kontrol etmen pişman olmaman için elzemdir. yön tayini sık sık gerekli olabilir. "haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin yüreğindir.'' unutma.
Bugün benim için çok önemli ve ince bir bakış açısı yakalamaya çalışacağım.
Belki sizin umrunuzda dahi olamayacak.
Fakat biliyoruz ki en başından beri,
ben hiç bir zaman bir çözümleme anlatma niyetinde değil,
sizleri düşündürttürebilmek için sıçranacak taşlar dizmek cüretindeyim.
Sadece okadar.
Çıkalım Yol'a hadi.
(Bütün yazı parça ile ilişiktir.)
Her nerede olursam olayım, bir aptal yanaşıverir bulunduğum çevreye.
Hep bir, kendini bilmez ucuz çakal.
Kendi yazık kazanımlarında gezinen basit bir varlık.
'Olur öyle' dedirtir adama.
Konuşursun,
konuşmasan aptallığından ölecek o derece hani.
Küçük çakallıklarla avuntu kazanımları bir metelik sanıp geçerakçesiz ömürlerini anlayamadan yaşar bunlar.
Ve Bu 'Medeniyetlilerin' Coğrafyasında bizler;
Banka işlerimizi zarzor halleder,
internetimizi yavaş kullanır,
en keyifli ortamlarımızda bir dengesizlik yaşar,
not düşkünü insanlar karşısında kaybetmeyi kazanç sayar,
Sivas'ta 93 lerde yanar,
Taze eğitim sistemlerimizde harcanır,
daha çok harcanır,
avunur, avunur,
avunuruz.
Hep o küçüklüğümüzden beri sosyal ortam içerimizde gezinen,
bir tarafı eksik ama içerisinde hayata karşı cüreti yeteneğinden fazla olan insanların cemiyeti sorunudur bu.
Bir zamanlar Canı sıkılmasın diye mahalle maçında yedekten defansa aldığın adam ileride senin özgürlüğünü alır.
Hapse atar seni.
Kitabını yakar.
Beraber ip atlamayı istemediğin ezik kız, gelir çocuklarını nefrete gebe eder.
Fazla uzun yazarım bu hususta ama Canını sıkmak istemem canını yediğim.
Kısa keseceğim.
Ve tüm bunların çerçevesinde;
Tüm bu büyük 'Varlıkların' karşısında kendime bir yer edindim ben.
I'm a creep.
But I'm a creep, I'm a weirdo.
What the hell am I doing here?
I don't belong here.
KİBAR HIRSIZIN TÜRKÜSÜ
Anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize...
Heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
Gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
Vesairenize...
Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık
Nasreddin hocaya sormuşlar: "Kimsin?"
"Hiç" demiş Hoca, "hiç kimseyim"
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş: "Sen kimsin?"
"Mutasarrıf" demiş adam kabara kabara.
"Sonra ne olacaksın?" diye sormuş Nasreddin Hoca.
"Herhalde vali olurum" diye cevaplamış adam...
"Daha sonra?.." diye üstelemiş Hoca.
"Vezir" demiş adam.
"Daha daha sonra ne olacaksın?"
"Bir ihtimal sadrazam olabilirim."
"Peki ondan sonra?"
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: "Hiç."
"Daha niye kabarıyorsun be adam, ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: "hiçlik makamında"
Öylesi işte.
Yok olduğumu zannedebilirsiniz,
her bir Hiç in nihai karşılaştığı haldir bu.
Bazıları bu duruma 'Makus talih' der ama ben demem.
Boşverelim mi tüm bunları.
Hadi.
Yine şarkımıza dönelim olur mu?
She's running out the door
she's running,she run, run, run, run, run.
Whatever makes you happy,
Whatever you want.
Yüreğin genişliğince hiç ol.
Yüreğim genişliğince hiç.
Hiçim gereğince yüreğiz biz
Bizim emelince hiç.
Dikkatli!
'Manik' olduğunuz anda dilemenizi öneririm.
"basically it is just about chaos, chaos, utter fucking chaos."Thom Yorke şarkı hakkında yorumu diyorum.
3:04-3:27 uçalım diyorum.
5:38 ve sonsuzluk diyorum bir de.
(I may be paranoid, but no android) arkadan efsane diyorum.
Parçanın beni etkileyen kısımları:
Please could you stop the noise i'm trying to get some rest?
Ambition makes you look pretty ugly
Kicking and squealing gucci little piggy
Rain down, rain down
Come on rain down on me
From a great height
From a great height... height..
Sadece eser(mehmet güreli-kimse bilmez) üzerine hisettiğim bazı tarihsel imge çağrışımları düzenlemesi sadece o kadar.
Şarap yapmak değil,
olmak gerek
nüshası yıldız bulutlu bir yağmurormanı kuytusunda.
Gençlik bir cidal, ölmek misali yaşlanana kadar
zahiri güzellikli yeldeğirmenleri ömrünce.
Yalnızlık bir seyr-ü sefa bozulası ehemmmiyetle,
huzurlu çimen yeşilliğince.
Yalnızlıkla yaş alıcak belki de ömür kim bilebilir ki bende beni
Fakat ben bile bilemesemde bende beni
Yaş almış çağım bilecek ki
şiir çözer hep dahaönce,
daha daha
önce önce meseleleri.
Miguel de Cervantes acınası bir kişiymiş, anlayacağım.
Diyememiş.
Dönüyor,
dönüyor dünya.
Bak rüzgar
bak
baksana
yel
değirmen.
Mamafih bilki Galileo kardeşim sen Hayyam'ı değiremen,
Canın hiç sıkılmasın ama yüreğinde çıngısını, tozanını öğütemen.
Bu haftamızın önemli olayı pek tabiki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.
Konumuz okadar derin ki kim ne yazsa eksik kalır.
Bu yüzdendir ki eksik kalmış tarih boyu.
Ben bugün burada Kadınlar Günü deyince aklımda kalan noktaları birleştirmeye çalışacağım.
Cüretimi mazur görün.
Fakat yine yeniden sonuçsal bir bitirme yapmayacağım.
Sekilecek bilgileri vereceğim, hep aynı sistem.
Olur değil mi?
8 Mart'a 'Dikey sonsuzluk' diyorum ben.
8'in yan yatmasına benzettiğim sonsuzluk işaretine dayanarak.
Neredeyse tamamı bilgi odaklı ilk yazı olacak.
Ama böyle bir konuda da böyle bir çalışma gerekirdi kannatindeyim.
Hemen konularımıza geçelim canım benim.
M.Ö.4. yüzyıldan günümüze kadar ulaşabilen,
dünyanın hiçbir müzesinde bu kadar güzel saklanabilmiş böylesi
lahidlerden yoktur, konumuz sadece bunlardan biri.
Bu benzersiz iki Lahıt'in birinden bahsedeceğim yazımız arasında.
İkisi de İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunuyorlar.
Ben okumam, sıkılırım Video daha iyidir diyenler için:
Enis Batur Ağlayan Kadınlar Lahiti üzerine yazdığı şiirden bir kısım:
xvıııı
bir gun gelecek herkes olecek, ben de,
gordugum duydugum butun insanlar da
gidecek buradan: baskalari yasasa bile
budur iste benim kiyametim: mermere
dusen yuzum agladikca silinecek- hem
hepsiyim cunku kadinlarin, hem hicbiri.
istanbul 1993
(Şiirin tamamı bende var, dileyene ulaştırabilirim.)
Sert bir geçiş olabilir ama başka bir bilgiye geçiyoruz buradan.
Tarihte kadınlar tarafından gerçekleştirilen “ilk protesto”nun,
1828 tarihinde İzmir’de yaşandığı ortaya çıktı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’ndeki
belgelere göre,
ekmek fiyatlarının zamlanmasına büyük tepki gösteren
kadınlar,
Şimdi de zaman, kafalarımızı huzurlandırma vaktidir.
Konuya başka bir açıdan bakarak.
Videomuzun etkili yorumunu izleyelim, devam ederiz.
Ne desem az kalır tarihin içindeki Kadın'ın erdemine.
Yorumlama konusunda, kelime çıkmazında kalmanın garipliğini yaşıyorum.
Hem ne zaman böyle bir kelime eksikliğinde kalmadım ki kadınlar karşısında.
Çok nadir.
Kalayım da.
Şimdi bu 'eksikliğime' yandaş arama gayretiyle üstatlardan bir şeyler paylaşalım bakalım.
- Kızıldereli Atasözü
Doğum yapan her şey dişidir.
Kadınların ezelden beri bildiği kainatin
dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman,
dünya daha iyi bir
dünya olmak üzere degişmeye başlamış olacaktır.
Elbet değil nasîbi mezellet kadınlığın Elbet değil melekliğin ümmîdi zulm ü şer Elbet sefîl olursa kadın, alçalır beşer; Lâkin bugün hep onlara â’id yığın yığın Endîşeler, kederler, eziyyetler, iğneler!
Tevfik Fikret
VE KADINLAR Ve kadınlar, bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar,, bizim kadınlarımız..
Nazım HİKMET
Kadın
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Nazım Hikmet Ran
ÖLÜM
Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.
Cemal Süreya
Her erkek hayat içerisinde türlü suretlere bürünen ölümü,
hep bir kadın gövdesinde huzura çevirebilmiştir.
Bu ancak ve ancak böyledir.
Ömrümüzün ağlayan, özgürlük savaşını veren, emekçi değerli kadınlarımıza ithafımdır.