Biraz uzun bir yazı olacak Canlarım benim.
Bir Cuma Yazısı.
Bu haftamızın önemli olayı pek tabiki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.
Konumuz okadar derin ki kim ne yazsa eksik kalır.
Bu yüzdendir ki eksik kalmış tarih boyu.
Ben bugün burada Kadınlar Günü deyince aklımda kalan noktaları birleştirmeye çalışacağım.
Cüretimi mazur görün.
Fakat yine yeniden sonuçsal bir bitirme yapmayacağım.
Sekilecek bilgileri vereceğim, hep aynı sistem.
Olur değil mi?
Olur değil mi?
8 Mart'a 'Dikey sonsuzluk' diyorum ben.
8'in yan yatmasına benzettiğim sonsuzluk işaretine dayanarak.
Neredeyse tamamı bilgi odaklı ilk yazı olacak.
Ama böyle bir konuda da böyle bir çalışma gerekirdi kannatindeyim.
Hemen konularımıza geçelim canım benim.
M.Ö.4. yüzyıldan günümüze kadar ulaşabilen,
dünyanın hiçbir müzesinde bu kadar güzel saklanabilmiş böylesi
lahidlerden yoktur, konumuz sadece bunlardan biri.
M.Ö.4. yüzyıldan günümüze kadar ulaşabilen,
dünyanın hiçbir müzesinde bu kadar güzel saklanabilmiş böylesi
lahidlerden yoktur, konumuz sadece bunlardan biri.
Bu benzersiz iki Lahıt'in birinden bahsedeceğim yazımız arasında.
İkisi de İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunuyorlar.
Biri İskender Lahtı.
Diğeri: ( Konumuza anlam katar düşüncesinde olduğum.)
''Ağlayan Kadınlar Lahti''
(Sarcophagus of Mourning Women, 4th. cent. B.C., İSTANBUL / Arckeology Museum'')
Ben okumam, sıkılırım Video daha iyidir diyenler için:
Enis Batur Ağlayan Kadınlar Lahiti üzerine yazdığı şiirden bir kısım:
xvıııı
bir gun gelecek herkes olecek, ben de,
gordugum duydugum butun insanlar da
gidecek buradan: baskalari yasasa bile
budur iste benim kiyametim: mermere
dusen yuzum agladikca silinecek- hem
hepsiyim cunku kadinlarin, hem hicbiri.
bir gun gelecek herkes olecek, ben de,
gordugum duydugum butun insanlar da
gidecek buradan: baskalari yasasa bile
budur iste benim kiyametim: mermere
dusen yuzum agladikca silinecek- hem
hepsiyim cunku kadinlarin, hem hicbiri.
istanbul 1993
(Şiirin tamamı bende var, dileyene ulaştırabilirim.)
Sert bir geçiş olabilir ama başka bir bilgiye geçiyoruz buradan.
Tarihte kadınlar tarafından gerçekleştirilen “ilk protesto”nun,
1828 tarihinde İzmir’de yaşandığı ortaya çıktı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’ndeki
belgelere göre,
ekmek fiyatlarının zamlanmasına büyük tepki gösteren
kadınlar,
3 gün boyunca sokakları işgal etti.
Bu protesto sonunda zam
geri alındı.
Link de vereyim iyi olur.
Bu link de Canı çok okumak isteyenler için;
Şimdi de zaman, kafalarımızı huzurlandırma vaktidir.
Konuya başka bir açıdan bakarak.
Videomuzun etkili yorumunu izleyelim, devam ederiz.
Ne desem az kalır tarihin içindeki Kadın'ın erdemine.
Yorumlama konusunda, kelime çıkmazında kalmanın garipliğini yaşıyorum.
Hem ne zaman böyle bir kelime eksikliğinde kalmadım ki kadınlar karşısında.
Çok nadir.
Kalayım da.
Şimdi bu 'eksikliğime' yandaş arama gayretiyle üstatlardan bir şeyler paylaşalım bakalım.
- Kızıldereli Atasözü
Doğum yapan her şey dişidir.
Kadınların ezelden beri bildiği kainatin
dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman,
dünya daha iyi bir
dünya olmak üzere degişmeye başlamış olacaktır.
Elbet değil nasîbi mezellet kadınlığın
Elbet değil melekliğin ümmîdi zulm ü şer
Elbet sefîl olursa kadın, alçalır beşer;
Lâkin bugün hep onlara â’id yığın yığın
Endîşeler, kederler, eziyyetler, iğneler!
Elbet değil melekliğin ümmîdi zulm ü şer
Elbet sefîl olursa kadın, alçalır beşer;
Lâkin bugün hep onlara â’id yığın yığın
Endîşeler, kederler, eziyyetler, iğneler!
Tevfik Fikret
VE KADINLAR
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,,
bizim kadınlarımız..
Nazım HİKMET
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,,
bizim kadınlarımız..
Nazım HİKMET
Kadın
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Nazım Hikmet Ran
ÖLÜM
Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gövdesine sarılıyorum.
Cemal Süreya
Her erkek hayat içerisinde türlü suretlere bürünen ölümü,
hep bir kadın gövdesinde huzura çevirebilmiştir.
Bu ancak ve ancak böyledir.
Ömrümüzün ağlayan, özgürlük savaşını veren, emekçi değerli kadınlarımıza ithafımdır.
Saygılarımla.
Kızılçullu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder