25 Aralık 2012 Salı

3 şarkı ve üzerine yorum yok.

Dinleyin
kafanız rahata erebildiği zaman, 



24 Aralık 2012 Pazartesi

UGLA Aktif Gönüllü-lük Eğitimi

Merhabalar canım kardeşim.
UGLA Kapsamında 19-23 Aralık 2012 tarihleri arasında UNV ile yapılan işbirliği kapsamında İstanbul'daki eğitimden bahsedeceğim.

 
 
Hiç bir şeyi üzerinde tutmayacaksın arkadaş.
Üzüntü, tecrübe, mutluluk  hepsini dağıtacaksın. 
Bunların aktığı nehir olacaksın ki senden geçsin her biri.
İzleri ardından sade bir öz, serde kalsın.
Bu çağda hele, daha da yaygınlaştıracaksın yaşantını.
Çok da kolay artık.
"Bu çağ necidir arkadaş?" diye şahsıma sorarsanız cüret eder cevaplarım.
Hem bazen ben bu blogta kendime soru sorar, ardından cevaplarım.
Bu çağ "ÇarpanEtkiÇağı"dır kardeşim.
Her işin değeri böyle anlaşılır.
Uzun uzun anlatırım ama kısa kesip konumuza geçmeliyim canım kardeşim. 
 Bu açıklamada neden bu blogda bu yazıyı paylaştığımın sebebidir.
 
 Madem ki gittik, benim için önemli noktaları paylaşmak düsturumdur, kardeşim benim.
Kısa bir yazı olacak hemen başlayalım.

UGLA nedir buyrunuz.
UNV nedir buyrunuz.
 
 Aktif Gönüllü-lük Eğitimi hakkında duyuru metni:
 Gönüllülük konusunda farkındalık yaratmak, gençlere gönüllü savunuculuk faaliyetleri odağında bilgi, yetenek ve araçlar sağlamak ve gönüllü yönetimi konusunda özellikle sivil toplum kuruluşlarında ve ilgili kuruluşlarda çalışan gençlerin kapasitelerini geliştirmeyi amaçlayan eğitim için yaklaşık 28 kentten 70'e yakın başvuru gelmiş olup; değerlendirmeler, duyuru metninde belirttiğimiz kriterler doğrultusunda yapılmıştır.

 
 4 gün boyunca neler üzerinde konuştuk, tartıştık, atölye çalışması yaptık?
  1. Hikayelerimiz
  2. Türkiye'de gönüllülük
  3. Gönüllülü altyapısı
  4. Paydaş tanımlama
  5.  Gönülllülüğün Dünyadaki yeri
  6. Gönlüllü ağları
  7. Etkili Savunuculuk ve iletişim
  8. Savuuculuk hakkında geniş bilgiler
  9. Etkili bir savunuculuk kampanyası düzenleme
  10. Geleeğe dair viyon belirleme
  11. Etkili gönüülllü yönetimi
  12. Gönüllü döngüsü
  13. Gönüllülük rolünün tanımı
  14. Gönüllü toplama
  15. Gönüllü anlaşmaları ve sözleşmeleri
  16. Gönüllülerle tanışma ve eğitme
  17. Eşitlik ve farkllık konuları
  18. Gönüllü yönetiminde fırsatlar ve zorluklar  
Bir kaç kare

 

Çok değerli 4 gündü.
Düzenleyen katılan, emeği geçenlerin her birinie tker eker teşeküür ederim.

 
 Yazının girişinde belirttiğim gibi bu eğitimi de sadece üzerimde tutmayacağım.
Bu bir eğitmen eğitimiydi ve bu konuda bilgilenmek isteyen her kişi, kurum bizimle irtibata geçebilir.
Kendinize iyi bakın.
Gönlü-nüzle kalın.

18 Aralık 2012 Salı

Şeb-i Arûs ve DİVAN-I KEBİR. “Ben, bende değil belki sendedir. Sende hem sen, hem ben; ben hem seninim, hem benim. Bir garip hale düştüm bilmiyorum”. Mevlana

 Merhabalar canım kardeşim, 
noktaları birleştiremeyip dağınık bıraktığımız ama zihinlerimizdeki deryalardan anlamların foton kuşağı etkisi yaratmasını umduğum bir derlemeyle yine karşı karşıyayız.
Bu karalamada "Ölüm" den bahsedeceğiz. 
Ama öyle kuşaklar boyu, nesillerin ve milletlerin betimlediği korkunç ölümlerden değil. 
Bir Dünya Mirası Büyüğümüzün dilinden ölümü yani "Şeb-i Arûs" hakkında konuşacağız.
Bunlardan bahsetmek için de genel ifadelerle yolumuzu düzenleyeceğiz pek tabiki.
Ama önce yol haritamızı çizelim ki kafamız dinç kalsın.

  1. Daha önce ölüm hakkında bu blog üzerinden nasıl bir yazı derlemişim onu paylaşacağım.
  2. DİVAN-I KEBİR
  3. Şems-i Tebrizi hakkında bir kelam
  4. Şeb-i Arûs
  5. Mustafa Kemal Atatürk ve Mevlâna
  6. Mevlâna ve Şems-i Tebrizi
  7. Yürekten son

1. "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır." 29 Haziran 2012 Cuma

 http://ustaogluemredemir.blogspot.com/2012/06/her-canl-bir-gun-olumu-tadacaktr.html

 2. DİVAN-I KEBİR

 

Mesnevî’den sonra en fazla ilgi gören bu eser, Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda- özellikle Şems’in kayboluşundan sonra- söylediği şiirlerin bir araya toplanmasıyla meydana getirilmiş olup, onun iç dünyasını ve ruhsal durumunu bizlere yansıtır.
“Dîvân” kelimesinin sözlük anlamı “toplanılan yer”dir. Edebiyatta ise bir şairin söylediği-yazdığı şiirlerin tamamının belli bir düzen içerisinde bir kitapta toplanmasına denir. İslâmî Edebiyatlarda edebî tür olarak oluşturulan divanlar, genellikle şairlerin ölümünden sonra onları sevenler ya da takipçileri tarafından toplanarak; nadiren de sağlığında bizzat şairlerin eliyle meydana getirilmiştir.
 Divanın tamamı Prof. Dr. Bedîüzzamân Furûzânfer tarafından 1345 hş./1966 yılında on nüshanın karşılaştırılmasıyla tenkitli neşir olarak Tahran’da basılmış ve şu ana kadar yapılan en iyi neşir olarak kabul görmüştür. 
 Dîvân-ı Kebîr’in günümüze kadar tam tercümesini yayınlayan tek kişi ise Mevlâna’nın tüm eserlerini dilimize kazandırmış olan Abdülbaki Gölpınarlı’dır.

Birçok kişi tarafından İngilizce’ye tercüme edilen Mevlâna’nın şiirleri, günümüzde de Nevit Oğuz Ergin tarafından Gölpınarlı’nın Türkçe çevirisinden faydalanılarak İngilizce’ye çevrilmektedir. Şu ana kadar XII cildi yayınlanan bu tercüme TC. Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla Amerika’da (California) basılmıştır. (Dîvân-i Kebîr, Translated by Nevit Oğuz Ergin, I-XII c., 1995-2000, California, USA). Tamamı XXII cilt olarak tasarlanan ve geliri Amerika’da bulunan “Mevlâna’yı Anlama Derneği” ne (Society of  Understanding Mevlâna) bağışlanan bu çeviri Amerika’da Mevlâna’yı ve fikirlerini tanıtma açısından oldukça önemlidir.

İçeriği fazla uzatmadan sizi de fazla sıkmadan bir güzel örnek belirtmek isterim.


Mevlâna, bazen de karşılaştığı olaylarla ilgili fikirlerini şiirlerine yansıtır ve olayın içeriğine göre yine etkileyici bir üslubu tercih eder. Buna örnek olarak Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıçarslan’ın (ö.1265-66) Mevlâna’nın izin vermemesine rağmen Aksaray’a gitmesi ve orada öldürülmesidir. Mevlâna bu olayın ardından;

    Ne-goftemet me-rev ancâ ki âşinât menem

   Der-în serâb-ı fenâ çeşme-i hayât menem

   (Demedim mi sana gitme oraya; seni tanıyan, bilen benim ancak;

   Şu yokluk serabında yaşayış kaynağı benim ancak)

beytiyle başlayan meşhur gazelini söyler.

Ey zâhid şarâba eyle ihtirâm,
İnsan ol cihanda, bu dünya fânî,
Ehline helâldir, nâ-ehle harâm,
Biz içeriz; bize yoktur vebâli,
Sevâb almak için içeriz şarâb,
İçmezsek oluruz dûçar-ı azâb,
Senin aklın ermez; bu başka hesâb,
Meyhânede bulduk biz bu kemâli...

3. Şems-i Tebrizi hakkında bir kelam

 

Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.
Alimken arif oldun peki aşık olmaya namzet misin?
Kuralların olsun, ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun, ama inancınla büyüklük taslama!
Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak değildir; Mühim olan ne kadar yükselsen de her şeye eşit mesafeden bakabilmektir.

 4. Şeb-i Arûs

 

Sevgilinin sevgiliye kavuşmasıdır.

Şeb-i Arus, Türkçe anlamı düğün gecesi demektir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb'ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü Düğün Gecesi olarak adlandırır. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin ölüm yıl dönümlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve "Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri" olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında Şeb-i Arus Şenlikleri olarak da anılmaktadır.

 "Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma. Bana ağlama yazık yazık deme. Cenazemi görünce ayrılık ayrılık diye feryat etme. Bedenimi toprağa verirken elveda elveda diye ağlama. Gün batımını gördün ya, gün doğumunu da seyret. Hangi tohum yere atıldı da çıkmadı. insan tohumu için neden yanlış bir zanna düşüyorsun?"
 "Mezarımın toprağı bir yudum şarap gibidir. Bedenimi içince, canım göklerin üstüne çıkar. O padişah değilim ki tahttan ineyim de tabuta bineyim. Benim fermanımın yazısı ebediliktir" Mevlânâ

Konya'nın ileri gelenleri 17 Aralık 2012'de İstanbul'da gerçekleşen anma törenlerine tepki göstermişlerdir. Tepkilerini şu şekilde dile getirmişler:
"Biz istanbul'un fethini konya'da mı kutluyoruz?"
http://www.konhaber.com/yeni/haber-85790-GUNCEL-Biz-fethi-Konyada-mi-kutluyoruz.html
http://www.belge.com.tr/?tmlmstf=hbr&id=85790&kat=11

 "Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı bende bu dünyanın gamı var,
dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme.
benim için ağlama, “yazık, yazık!” deme; şeytanın ayranına düşer,
düzenine kapılırsan yazık olur, “yazık, yazık” demenin sırası gelir.
cenazemi görünce “ah ayrılık, ayrılık!” demeye kalkışma; kavuşup buluşmam o zamandır benim.
beni kabre indirip bırakınca “elveda, elveda!” deme; çünkü kabir can topluluğunun bir perdesidir.
batmayı gördün ya, doğmayı da seyret; güneşe, aya batmadan ne ziyan gelir ki?
sana batmak görünür amma doğmaktır o; mezar hapis gibi görünür amma canın kurtuluşudur o.
hangi tohum, yere ekildi de bitmedi; neden insan tohumu için de böyle düşünmüyorsun?
hangi kova suya salındı da dolu dolu çıkmadı; can yusuf’u, ne diye kuyudan feryâd etsin?
bu yanda ağzını yumdun mu aç o yanda; artık senin hay huyun, mekânsızlık âleminin havalarındadır."

 5. Mustafa Kemal Atatürk ve Mevlana

 

 Çankaya köşkündeki dil çalışmaları toplantısında Konya Mevlevi Dergahı eski postnişinlerinden Veled İzbudak Çelebi de davet edilmişti. Söz dönüp dolaşıp Hz.Mevlana’ya gelmiş, yüce Atatürk şunları söylemişti:
 “- Mevlana, Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör... Müslümanlık aslında geniş manasıyla hoşgörülü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre anlamış ve tatbik
etmişlerdir. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren kullanan, genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Badiye Arapları için günde beş vakit abdest ve namaz, çok ileri seviyede bir yaşama hareketidir. Hz.Muhammed insanları uyuşukluktan harekete sevk etmiştir. Sarp dağlar, yüksek yaylalarda at koşturan, erimiş kar suları ile yıkanan Türkler için abdest ve namaz çok tabii olmuştur. Mevleviliğe gelince, o tamamen dönerek ayakta ve hareket ederek Allah’a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir."

 Uzunca içerikli bir yazı: http://www.mevlana.com/mevlana_dosyalar/ataturk.htm
 Atatürk’ün Konya’yı Ziyaretleri ve İlk Ziyareti ile İlgili Gözlemler 
http://atam.gov.tr/ataturkun-konyayi-ziyaretleri-ve-ilk-ziyareti-ile-ilgili-gozlemler/

6. Mevlâna ve Şems-i Tebrizi

 

Mevlana.
Kendini artık Şems’in hayat ikliminde kaybetmiştir.
Ve Şems’e şu nida da bulunarak bunu aşikâr eder:
“Ben, bende değil belki sendedir. Sende hem sen, hem ben; ben hem seninim, hem benim. Bir garip hale düştüm bilmiyorum”. Der

Uyku haline düşer Mevlana.
Tebrizli Şems, aynel yakin karşısındadır.
Görünce Şems’i dem vurur yalnızlığından.
“Ey dost, sana dostlukta noksanlık mı ettik de bizi böyle harap edersin.
Kalbine kalbimizi değdiremedikte mi, bizi kendinden ayrı edersin.
Sen değimliydin ki, biz iki kişiyken, ikimizi tek’e düşüren.
 Şimdi ne diye çıkıp gidersin!
Bizi böyle bî taraf, bertaraf edersin. Gözümüzde yaş, ay felek harap edersin.
Hem kapımızı başkalarına da zehr edersin.
Bilmez misin bu Rûmi zehr içer senin yokluğunda.
Hem sen ister misin Rûmi meczup olsun sokaklarda?
“Ey Tebrizli gel yıkma kurduğun evini.”
Beni çatısız, kendini bırakma benden ileri…
Hani değimliydi ki, yokluğumuz aynı varlıkta hayat bulacaktı?
Gel eyleme beni mekanımda, yol gözleyen seferi.
“Sen gittin gideli Güneş dağın arkasına düştü. Sana iyi dostlar temiz dostlar, bağdaş dostlar yeryüzünde de var, gökyüzünde de.
Eski dostla ettiğin yemini hatırla ama.
Sen her gece ay değirmesini başına yastık edince yollarda, dizimde yattığın geceleri hatırla ama.
Ayrılık dağını delmekte olduğumu hatırla ama.
Bir deniz kesilen gözlerimin kıyısında, bir de Aşk ovasını görmüştüm hani; safran dallarıyla, Ağustos gülleri ile sarmaş dolaş, bunu unutma.
Hatırla ama.
Ey Tebrizli Şems: Dinim Aşk’tır benim.senin yüzünü gördüm göreli. Benim dinim senin yüzünle övünür.
Ey sevgili. Bunu unutma; hatırla ama!”

7. Yürekten Son

 

  Mevlâna, yine Mesnevî’sinde şiir yazmanın, vezin ve kafiye uydurmayı düşünmenin “Sevgili” den ayrı kalmaya sebep olacağını; asıl amacın üzüm bağına girmek olduğunu oysaki sözün, bu bağı duvarla örüp kapattığını vurgulayarak şöyle der:

«Ben kafiye düşünürüm, sevgili de bana der ki : Yüzümden başka bir şey düşünme!

Ey benim kafiye düşünenim ! Rahatça otur; benim yanımda devlet kafiyesi sensin.

Harf ne oluyor ki, sen onu düşünesin! Harf nedir? Üzüm bağının çitten duvarı.

Harfi, sesi, sözü birbirine vurup parçalayayım da bu üçü olmaksızın seninle konuşayım.»

...
Dört kitabın manisi
Bellidir bir elifte
Sen elif dersin hoca
Manisi ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
 Yunus Emre

  “Ben, bende değil belki sendedir. Sende hem sen, hem ben; ben hem seninim, hem benim. Bir garip hale düştüm bilmiyorum” Mevlana


Mevlana'yı Türkçe okumaya devam ettikçe yanlış anlama olasılığımız her zaman yüksektir. Bunu unutmadığımı ve yanlışlarıma karşı görüşlerinizi belirtmenizi rica ederim.
 مولانا جلال الدین محمد رومی
Farsça bilsem aah ah!
 İnsan hayatı boyunca hep bir arayış içindedir.


  "Hamdım, piştim, yandım"

Eyvallah.


 

15 Aralık 2012 Cumartesi

Beni Vur.

Beni al zamanın dışına götür. 
Biraz sarıl, biraz koru, biraz öp sonra yine sokağa bırak. 
Elimden tut var olmayan şeylere ekle zihnimin bataklığından kurtar. 
Beni al Tanrı’nın huzuruna çıkar. 
Ben de ona diyeyim ki, “Tanrım. Beni olduğum gibi
kabul edebilecek bir Tanrı’ya her zaman inanabilirim.”
O da bana, “Yürü git o zaman şeytanla görüş huzurumda ne işin var alla alla,” desin.
“Kim soktu lan bunu içeri megalomana bak,” diye söylenirken biz şeytanın yanına gidelim. 
Sen de şeytana de ki, “Şeytan kardeş, sonuçta sen de bir melektin ama iktidar hırsın vardı. 
Şeytanı şeytan yapan iktidar hırsıdır. Eski günlerini özlüyor musun?” 
Şeytan da sana, “Sen kaç yaşındasın güzelim?” diye sorsun. “Otuz dört,” de, otuz beş olduğun halde. Şeytanın gözleri dolsun ama çaktırmasın bizi gene zamanın içine sepetlesin. 
Orada bir çay molası verelim geceyi bekleyelim. 
O gece beni al kardeşlerinin acılarıyla çarp sonra kendi yaralarına sar. 
Biraz sustur, biraz soğuk davran, biraz da teyzem ol. 
Konuşabilecek gücümüz varsa ağladıklarımız yalan. 
Sahiden bak. 
Beni al biraz sarhoş et biraz saçlarına tak biraz da yağmurların peşinden koştur. 
Beni al erken öldür mutsuzluk uzun sürmez.
Emrah Serbes

11 Aralık 2012 Salı

Size aşkı 3 şiir, bir dizeyle anlatacağım.

 Bu bir cüret, farkındayım.
"Ölümlüye duyulan aşk" zaten hep bir cürettir, kanımca.
Hadi beni boşverin, kulak verelim şair dostlarıma...


5
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...
"Rubailer, (1945-1946) Nazım Hikmet

Uçurumda Açan
Aşktın sen kokundan bildim seni
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
...
...
...
Ne demiş uçurumda açan çiçek
Yurdumsun ey uçurum.
Cemal Süreya

   HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM 

   Seni, anlatabilmek seni.
   İyi çocuklara, kahramanlara.
   Seni anlatabilmek seni,
   Namussuza, halden bilmeze,
   Kahpe yalana.

   Ard- arda kaç zemheri,
   Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
   Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...  
   Bir ben uyumadım,
   Kaç leylim bahar,
   Hasretinden prangalar eskittim.
   Saçlarına kan gülleri takayım,
   Bir o yana
   Bir bu yana...

   Seni bağırabilsem seni,
   Dipsiz kuyulara,
   Akan yıldıza,
   Bir kibrit çöpüne varana,
   Okyanusun en ıssız dalgasına
   Düşmüş bir kibrit çöpüne.

   Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
   Yitirmiş öpücükleri,
   Payı yok, apansız inen akşamlardan,
   Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
   Seni anlatabilsem seni...
   Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
   Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed ARİF


Seni görür görmez özgürlüğümden utandım. 
 Attila İLHAN
 
Hadi eyvallah. 

"Rubailer, (1945-1946) Nazım Hikmet" den seçmelerim

Nacizane bir uğraşı sadece, keyif ola.

Birinci Bölüm

 2

Ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemalidir,
ruhum onun, o dışımdaki alemin bende akseden hayalidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayal,
bana ışığı vuran yarimin cemalidir...

 5

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayale.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve asi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...

 6

Öptü beni: ``Bunlar, kainat gibi gerçek dudaklardır,'' - dedi.
``Bu ıtır senin icadın değil, saçlarımdan uçan bahardır,'' - dedi.
``İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde:
``körler onları görmese de, yıldızlar vardır,'' - dedi...

13

Aramızda sadece bir derece farkı var,
işte böyle kanaryam,
sen kanatları olan, düşünemeyen kuşsun,
ben elleri olan, düşünebilen adam...

 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 2

Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
bahtiyarlığına benzer seni sevmek...

RAN

 

9 Aralık 2012 Pazar

Sözü pek fazla uzatmayı sevmiyorum bu aralar.

2 kelam edip gideceğim.
Sinirliyim çünkü, kısa ve net konuşmayı severim böyle zamanlarda.
Mide tehi ten dürüst
Kise tehi din dürüst

tehi: boş
Kise: kese
Bir mısrâ-i bercestedir kendileri.
Devam ediyorum.


Kini olanın dini olmaz!”

Hadi eyvallah.



30 Kasım 2012 Cuma

Kendinize 5 dakika ayırın ve bu cümleyi düşünün.

Aşktan, siyasete kadar uzun ve karanlık bir yolun bir feneri bu.
Üzerinde hiç bir şey yazmayacağım.
"Yol" müziğiniz de benden.

Kendinize 5 dakika ayırın ve bu cümleyi düşünün.



"Okşayan elin kıymetini bilmeyenler, tekmeleyen ayağı öperler. "
Douglas Noel Adams

Yolumuz açık olsun.

Eyvallah

26 Kasım 2012 Pazartesi

"Devletin Milletinde değiliz Biz, Milletin Devletindeyiz." ve Elektrik Kesintisi


Elektrikler kesildiğinde " Yalnız Bizim Evin elektriği mi gitti? " diye kontrol etmek isteriz.
Ardından sadece sorunu yaşayan biz değilsek kendi şalterlerimizi bile kontrol etmeyiz.
Kabullenip, bekleriz bu halin geçmesini.
Alışkanlıklarımızı değiştirmeye çalışıp, hakkımız olan konforumuzdan verip, fedakarlıkta olduğumuzu bile düşünmeyiz.
Çünkü elektrik gidebilir hattta sık sık bile gidilebilir.
Toplumsal alışkanlığımızdır, kabulleniriz.
Özelleşen elektrik dağıtım şirketleriyle kesintiler arasındaki bağı yani bunun aslında büyük firmalara birer uyarı olduğunu ve özelleşen firmanın bir başka koldan jeneratör (akımtoplar) markası firması olduğunu, düşünmeyiz.
Ama öyledir.
Rant elde eder umursayamazsın çünkü bunun farkında değilsindir.
Elektrik gelsin diye beklersin.
Sokağa bakarsın, elektrik herkeste gitmiştir.
O zaman sorun büyük değildir pek senin açından.
Çünkü herkes eşittir.
Sorunda dahi olsa eşit olmanın arzusu, yıllarının dileği, toplumsal refleksin, mutluluk isteğin, özlemin, eşitlik duygun kaplar seni.
  Bir anlık mutlu olursun.
Hem Ulus olarak hep, her birimize yapılan haksızlıkta eşitlendiğimizi anladık ya Biz.
Ama haksızlıklar kefeye konur mu?
Ölçemezsin, bilemem.
Biz hak arayıp, birbirimizi anlayıp, otoriter merkeziyetçi aşırılıklara ve bu üstünlüklere meydan okuyamadığımızdan, haklarımızı hukukun çerçevesinde savunmaya bile yeltenmediğimizden olmuyor mu üzüntülerimiz?
 Bu sebeple diyorum ki:
"Devletin Milletinde değiliz Biz, Milletin Devletindeyiz."
Tane tane özgürlük,
birey birey özgürlük,
halkım benim
benim halk
halk benim
Aaa elektrikler gitti.

Emre Ustaoğlu
Kızılçullu

22 Kasım 2012 Perşembe

Geleceğin Gücü Girişimciler Forumu Hakkında

Madem ki gittik, benim için önemli noktaları paylaşmak düsturumdur, kardeşim benim.
Kısa bir yazı olacak hemen başlayalım. 
Yaklaşık 1000 girişimcinin bulunduğu bir ortamdan bahsediyorum.
Global Grişimcilik haftasının en kapsamlı etkinliği g3 Girişimcilik Forumu konuşmacılar listesine buradan ulaşabilirsin canım benim, belki ilgin olan mentorleri twitter'dan takip dersin falan, ne bileyim yardımcı olsun isterim.
http://www.g3forum.com/?page_id=36


Benim için satır başları:

BaşımızaİcatÇıkar

BüyüklerinİşineKarış

EskiKöyeYeniAdetGetir

"İmkansız olduğunu bilmiyordu, onun için başardı." cümlesi, girişimcilerin aklından çıkarmaması gereken cümle olmalı. Erol Aksoy

"Projene olan inancını ve alacağın riskleri yatırımcının önüne koyamadığın takdirde başarılı olamazsın." Nevzat Aydın

"Vizyon herkesde vardır, önemli olan hedefi olan çalışma arkadaşlarına sahip olmaktır." Ali Sabancı

Hüsnü Özyeğin: "İşinin başında olmayan insan işinin sahibi değildir."

Bunların hayatımızda birleşebildiği güzel günlere...
Kalın sağlıcakla.




 

9 Kasım 2012 Cuma

Kurtar beni.

Merhabalar
Biraz durumumu betimleyip ardından bir videoyla bütünlüğü sağlamayı düşünmekteyim, canım benim.
Hadi Yol'a çıkalım.


Gezegende Dünya,
Dünyada insan,
İnsanda suç,
Yürekte kadın,
Çocukta umut,
Bende melamet.
Dolanıp duruyoruz içim sıra "dengeye" sevdalı.
Metaların ideası ve ideaların metası çarkları arasında eziliyorum.
Kurtar beni.

Bu video izlenmeli.
2006'da bestelenmiş Kurtar Beni şarkısının bir akustik denemesi.
Kardeşim Halit Çıkman'dır kendileri.


29 Ekim 2012 Pazartesi

29 Ekim ve "Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır."

Attilâ İlhan'ın "o sarışın kurt" adlı eserinde muhteşem üslubu ile anlattığı ve kitabın hayran kaldığım bir yerinden bahsedeceğim. Merak edenler açsınlar okusunlar, derim.



 İzmir, Naim Palsas çevresi; akşamüstü.

 Mustafa Kemal Paşa heyecanla: -
"Temeli büyük Türk milletinin ve onun kahraman evlâtlarından mürekkep büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceği fikrinde bulunanlar, çok zayıf dimağlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde lâyık oldukları muameleye maruz kalmaktan başka nasipleri olmaz. Benim naçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir." 1926 (Atatürk'ün S.D. III, S. 80)
http://www.kultur.gov.tr/TR,25403/cumhuriyet.html

27 Ekim 2012 Cumartesi

Ulusal Gençlik Parlamentosu ve "ÇarpanEtkiÇağı"

Merhabalar canım kardeşim.
Yol haritamızı hemen belirteyim de kafamız rahat olsun:
  1.  Girizgah
  2.  What happens in an internet minute?
  3. Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği
  4.  Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi
  5. Ulusal Gençlik Parlamentosu
  6.  17-21Ekim 2012

Girizgah

Hiç bir şeyi üzerinde tutmayacaksın arkadaş.
Üzüntü, tecrübe, mutluluk  hepsini dağıtacaksın. 
Bunların aktığı nehir olacaksın ki senden geçsin her biri.
İzleri ardından sade bir öz, serde kalsın.
Bu çağda hele, daha da yaygınlaştıracaksın yaşantını.
Çok da kolay artık.
"Bu çağ necidir arkadaş?" diye şahsıma sorarsanız cüret eder cevaplarım.
Hem bazen ben bu blogta kendime soru sorar, ardından cevaplarım.
Bu çağ "ÇarpanEtkiÇağı"dır kardeşim.
Her işin değeri böyle anlaşılır.
Uzun uzun anlatırım ama kısa kesip konumuza geçmeliyim canım kardeşim.
Buyrun bakın teknolojilerin getirilerine.
Hep bir kitlesel etki.
Bu kitlesel etkiyi nasıl rakamlarla anlatabileceğimizi  Ulusal Gençlik Parlamentosu Yaz Okulu'nda- Gençlik ve Girişimcilik eğitimini veren Intel'in bir videosuyla daha netleştirip konumuza geçelim.

 What happens in an internet minute?

Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği

 Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği (Habitat), 1995 yılında gerçekleşen Kopenhag Sosyal Kalkınma Zirvesi’nde değişik, dil, din, ırk, kültür ve ulustan gençlik temsilcilerinin oluşturduğu, 100’e yakın ülkede yaklaşık 300 gençlik organizasyonunun üye olduğu Youth for Habitat uluslararası iletişim ağının bir parçası olarak Birleşmiş Milletler’in desteği ile yapılandırılmıştır.
Habitat Hakkında Pdf:

 Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi

Binyıl Kalkınma Hedefleri  2015 yılında sonlanıyor


Birleşmiş Milletler (BM)’e üye devletler 2010 Eylül ayında toplanan Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi'nde 2015 sonrası kalkınma gündemine yönelik süreci de başlattılar. Böylelikle 2015 sonrası için açık ve kapsayıcı bir değerlendirme sürecine doğru ilerlenmektedir.  İstişarelerin amacı ve metoduyla ilgili daha fazla bilgi için  BM kalkınma grubu web sayfasındaki kılavuzları inceleyebilirsiniz.

  Ulusal Gençlik Parlamentosu

 Ulusal Gençlik Parlamentosu Türkiye’de bütüncül bir gençlik politikası oluşturulması amacıyla kurulmuştur.
Dahasını okumak isteyenler buyrun:


Hepsi karıştı değil mi, tam da istediğim buydu.
Çünkü merak edenler zaten noktaları kendileri araştırır ve birleştirirler.
Böylelikle "armutpişağzımadüş" olmaz canını yediklerim.

  17-21Ekim 2012

Şimdi, Intel Youth Enterprise- Ideation Camp da denilen "Ulusal Gençlik Parlamentosu Yaz Okulu- Gençlik ve Girişimcilik-Fikir Kampı'ndan izlenimlerimi paylaşacağım. (17-21Ekim 2012)


Eğitimler kaliteydi
Eğitmenler kaliteydi.
Bu arada kalite de göreceli bir kavram değildir, belirteyim.
Her zamanki gibi Türkiye'nin her bir köşesinden gelmiş arkadaşlarla tanışmak şahaneydi.
 
Şimdi gelelim Fikir Kampı'ndan söz etmeye.
Girişimciliğin ve yeni bir fikir üretip sunmanın sistematiğinin öğretildiği bu kampta her bir katılımcının hayatı boyunca işine yarayacak bilgiler edindiği kanaatindeyim.
Pek fazla uzatmayarak benim için en önemli olan kazanıma dem vurup huzurlarınızdan uçarak uzaklaşacağım.


 Sabah erkenden zindeyiz. 
Aktif, motivasyonu yüksek eğitmenimiz başlıyor.
Sunumlar, eğitimler, tecrübeler, uygulamalar falanlar filanlar.
Ardından gruplara ayırıyorlar bizi, pek tabiki bunun da bir yöntemi var.
Ardından üzerinde çözüm üreteceğimiz sorunu belirliyoruz.
Her şey profesyoneller taafından kontrol altında.
Mentorler yanıbaşlarımızda.
Fikirlerimizi üretirken biz, benim en sevdiğim nokta geliyor.

Eğitmen şunu diyor:
"Çözümlerinizi üretin ve saçma fikir yok, 5 dakika sonuna kadar saçmalayın.
Olamaz yok.
Olabilir, nasıl?  var."

Sadece hayal kurmak değil bu. 
Einstein, hayal kurmaya düzenli düşünebilme yeteneği der.
Teorilerini bu sistematik üzerinden ilerleyerek gerçekleştirmiştir.
Bunu uygulayarak gördük.
"Çözüm üretmenin sistemetiği" çok şahane be kardeşim.
Bütün uygulamalar bittikten sonra böyle bir kurulu 3 dk içinde iş fikrinize inandırmanız gerekiyor.


Anlatacak çok şey var ve fakat pek uzatmaya gerek yok.

Emeği geçen, günler önesinden hazırlıkları yapan bütün arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim.
Saygılarımla.

25 Ekim 2012 Perşembe

Kurban, Âdem, Nefs, Habil ile Kabil hakkında

Günün anlam ve önemi sebebiyle namazımız sonrası Bayram sabahı aile yemeğinden önce bu kısa çalışmayı yapmayı istedim. Derin içerikli olamamakla birlikte geliştirilebilir bir bilgi azlığının belirtisi ve benim duruma nasıl baktığım ile ilgili bir açıklamadır. 

Saygılarımı sunar yanlışlarım ve eksiklerim olursa bahsettiğim yerlerde geliştirilmesini önermenizi rica ederim.

İslam sözcüğü Arapça "se-le-me" kökünden türemiştir ve anlamı "barış"tır.
Bununla birlikte kökün etken ortaç şekli eslemedir ve"teslimiyet" anlamına gelir. Sonuçta İslam, "teslimiyet"anlamına gelir ve teslim olunan Allah'tır.

"Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz.Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amelve ibadettir." (Hacc 22/36;37)

Kurban ile ilgili bilgilerini Tanah’ta en çok olduğunun bilinmesi sebebiyle devam ediyoruz.
Tanah, Tevrat ve Zebur'u da kapsayan, Musevilik dininin kutsal kitabına gore göre İbrahim'in Eşi Sara'dan bir çocuğu olmuyordu ve İbrahim Sara'dan bir çocuğu olması durumunda bunu Tanrı'ya Kurban olarakadadı. Tanrı, "İshak'ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesinegit" dedi, "Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunuolarak sun.", 8-9-10-11-12-13: İbrahim, "Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak" dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. Tanrı'nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı,üzerine odun dizdi. Oğlu İshak'ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı.Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı.Ama RAB'bin meleği göklerden, "İbrahim,İbrahim!" diye seslendi. İbrahim, "İşte buradayım!" diyekarşılık verdi. Melek, "Çocuğa dokunma" dedi, "Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı'dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin." İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olaraksundu."(Yaratılış: 22:2-8-9-10-11-12-13)

Diğer İslami kaynaklara göre, İbrahim Peygamberin eşinin kısır olması nedeni ile bir çocuğu olmayınca (bazı rivayetlere göre 125 yıl)Allah'a yalvarır, dua eder. Kendisinin ve eşinin yaşlı olduğu bir zamanda mucizevi bir şekilde oğlu olur. Çocuk biraz büyüdüğünde, İbrahim peygamber rüyasında onu kurban etmesi gerektiğinigörür. Oğluna "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşünbakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallahbeni sabredenlerden bulacaksın” der Peygamberlerin rüyaları normal insanların rüyalarından farklı olduğundan bu bir emir olarak kabul edilmiş ve İbrahim peygamber oğlunu kurban etmeye götürmüştür .Ancak Allah'ın emriylebıçak çocuğu kesmez. Bu esnada Cebrail kucağında bir koç ile gelir. Bu imtihan başarı ile geçildikten sonra tüm İbrahimi dinlerde Zilhicce ayının 10. günü aynı şekilde kurban kesilerek kutlanan bayram olmuştur.
/
Âdem,İbrâhimî dinlere göre Tanrı tarafındanyeryüzünde yaratılan ilk insan. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%82dem

Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin , demistik. Iblis haric hepsisecde ettiler. O yüz cevirdi ve büyüklük tasladi, böylece kafirlerden oldu »(Bakara,34)

Hz.Adem 5 seyi ile bahtiyar olmustur:
1) Hatasini itiraf etmek
2) Pismanlik duymak
3) Nefsini kötülemek
4) Tevbeye devam etmek
5) Rahmetten ümidini kesmemek

Iblis de 5 seyden bedbaht olmustur:
1) Günahini ikrar (saklamadan söylemek) etmemek
2) Pismanlik duymamak
3) Kendini kötülememek
4) Kendini kötülemeyip azginligini Allahü Teala'ya nisbet etmek
5) Rahmetten ümidini kesmek

Âdem, insanoğlunu temsil etmekte olup, yasak meyveyi yiyen ve Âdem'i de suça ortak eden Havva insan nefsini (egoyu) sembolize etmektedir.(bakalım İblis’in meziyetlerine aaa çok yaklaşık olgularmış, NEFS.).

Onlara Âdem'in iki oğlunun olayını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlardı. Birinin kurbanı kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kendisininki kabul edilmeyen 'And olsun, seni öldüreceğim' deyince, kardeşi 'Allah yalnız saygılı olanlarınkini kabul eder' cevabını vermişti. 'Eğer, öldürmek için bana el kaldırırsan bile, ben öldürmek için sanaelimi kaldırmam, doğrusu ben dünyaların Rabbi Allah'tan korkarım.'
'Ben, hem benim ve hem de senin günahınla dönüp ateşliklerden olasın, isterim. Bu, haksızların cezasıdır.' Bunun üzerine bencilliği kendisini kardeşini öldürmeye götürdü de kardeşini öldürdü. Böylece kaybedenlerden oldu. Allah,kardeşinin cesedini nasıl örteceğini ona göstermek üzere, yeri eşeleyen birkarga gönderdi. O 'Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ayıbını örtmek için bukargadan da mı aciz oldum?' dedi de, böylece yaptığına pişmanlık duyanlardanoldu." (Mâide Suresi, 27-32)

Daha sonra ağabeyi, Habil'i öldürdü ve yeryüzündeki ilkcinayeti işlemiş oldu (Tirmizi, 2812).
Kurban ve ego Kabil’de gözüküyor ve kurban için çıkan fesatlıktan çıkma bir nesiller boyu başlangıçın günahı oluşuyor.

"Kim, - bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere)- bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibiolur." (Mâide Suresi, 32)

Kardeşlerim sonuç kısmını cümle şeklide değilde bütün yazıdan parça parça aldığım kelimelerle bitirip zihinlerimize bırakmak istiyorum.

İslam
Barış
Teslimiyet
Gösterişten uzak
İmtihan
Oğlunu Allah’tan esirgemedi
İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın
Imtihan geçildiği için kutlanılan bayram
Büyüklük tasladi
Bahtiyar olmak
Bedbaht olmak
Nefs
Günah
Kurban


'Allah yalnız saygılı olanlarınkini kabul eder' (MâideSuresi)


Saygılarımla. Emre Demir USTAOĞLU.

14 Ekim 2012 Pazar

Baktın kastı, buyur bas yaylan. Bizden olmayan gangamatillaları dinleyiver koçum benim.

Bu yazıda doğaçlama olarak kardeşinizin bugünkü bakış açısını göreceksiniz.
Baktın kastı, buyur bas bizden olmayan gangamatillaları dinleyiver koçum benim.
Ondan sonra o gangam acaba neden böyle patladı falan düşünmeden  hominidi hominidi eğlen. Sayıkla kendince, Suriyeye neden giriyoruz ki.
Rusyanın petrollerinden haberin var mı, yok.
Seneler öncesinde sınırlarımızdaki mayınları kim temizledi, yok.
Çin petrolü nereden alıyor, yok.
Eee Amerikanın yerel seçimlerinde Obama ne yapıyor, yok.
Sonra savaşa hayır.
Hiç kusura bakma kardeşim.
Sana gangamı gayarlar.
Hadi kafam atmadan uzunca da yazmadan keyfimi bulduğum musikimize girelim.
Pazar günümüzde şöyle bir keyfimize bakmamız gerekiyor.
Ölmeden dinlememiz gerektiğini düşündüğüm bir Büyük eseri inceleyeceğim.
  Bunlar değerli adamlar bari bunları analım.

Tut-i mucize-guyem ne desem laf değil


 Nef'i'nin fahriyye bir gazelidir.
 Divan edebiyatında şairin övünmek için yazdığı şiir türüne fahriye adı verilir.
Makam: Segah
Bestekar: Itri
Sanatçı: Zeki Müren - Barıış Manço - Bülent Ersoy - Münip Utandı
Güftekar: Nef'i Ömer Efendi
Usül: Yürük Semai

Tut-i mucize-guyem ne desem laf değil

Beli yârim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

Çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil
Beli yarim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
Beli yarim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil
Beli yarim beli dost
Beli mirim beli dost
Beli ömrüm beli dost

 


Tûtî-i mu'cize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyînesi sâf değil
Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil
Yine endîşe bilir kadr-i dürr-i güftârım
Rûzigâr ise denî dehr ise sarrâf değil
Girdi miftâh-ı der-i günc-i ma'ânî elime
Âleme bezz-i gevher eylesem itlâf değil
Levh-i mahfûz-ı suhandir dil-i pâk-i Nef'î
Tab'-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil
Nefi

Güvenililr olmadığını belirterek en kolay ulaşılabilineni paylaşıyorum: 
Güvenilirleri daha altlarda
 
Tut-i mucize-guyem ne desem laf değil
"Ben mucizeler söyleyen papağanım, söylediklerim boş söz değildir." 
Çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil
"Düşünceleri yanlış, bilgisi az kişilerle söyleşmek gereksiz anlamındaki ata sözüdür.
 "çark" kelimesinin farsça kökenlidir. Eski Türkçe'de, felek anlamına gelir."
 "Dünya ile 'çerh' (=felek / kader)'le konuşamam. 
Çünkü, onun aynası (saf)güvenilir değil."


 Mucize gibi güzel söz söyleyen bir kuşum, ne desem boş değil, 
felekle söyleşemem feleğin kalbi saf değil, bizim için oyunlar hazırlıyor.         
Hatırlatayım "tûti", papağan, dudu kuşudur. 
Papağana konuşma öğretmekte ayna kullanılırmış. 
Falanlar filanlar derken çok garip hikayeleri ve tasavvufi birleşimleri var bu konunun 
merak edenler linklerden takip ederler. 
Bulamazsanız ya da üşenirseniz, ulaşın ben ileteyim Size, canım benim.

 

 Günümüz Türkçesiyle;
1.Beyit: Mucizeleri dile getiren papağanım, dediklerim boş laf(tan ibaret) değil / 
Cahil ile konuşmam (onun) kalbi temiz değil.
2.Beyit: Kalbi temiz olmayana "gönül ehlidir" diyemem / 
Gönül ehillerinin birbirini bilmemeleri olacak iş değil.
3.Beyit: Devir alçaksa ve dünya sarraf değil ise inci (gibi kıymetli olan) 
sözümün değerini bilse bilse düşünce bilir.
4.Beyit: Anlam hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti /
 Âleme bol bol cevher dağıtsam ziyanı yok.
5.Beyit: Nef'î'nin temiz gönlü, sözün levh-i mahfûzudur / 
Dostlarınınki gibi sahâf dükkânı değildir


 İyi bir çözümleme yazısı:

Büyük üstatlardan Enbüyük icra:

Makam Farkı (19 Kasım 2011)

29:45 den sonrası
Her zaman dinlemelik kalitelisi:
http://fizy.com/#s/1aifpj

 Gitmeden ikiüç kelime üzerine daha düşeym de rahatlayayım. Bu eserin ardından bunlar iyi gidiyor bana.
  1. Ehl-i dil
  2.  Muhabbet
  3.  Zühd

Ehl-i dil nedir?

  'gönül dostu' dur.

 ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil
(nef'i)
---Günümüz Türkçesi ile---
göğsü/gerdanı (gümüş bir ayna gibi) saf olmayana gönül adamıdır diyemem.
gönül adamı olanların birbirini bilmemesi insafsızlık olur.

Muhabbet nedir?

Dostlarım bilirler.

Zühd nedir?

Zühd: Birşeye rağbet etmemek, o şeyden korunmaktır. (Arapça)
 Kendini ibadete vermek.
İsteksizlik, rağbetsizlik, aza kanaat, dünyaya ve maddî menfaate değer vermemek,
çıkarcı, menfaatperest ve bencil olmamak, kalpte dünya ve çıkar kaygısı taşımamak, 
kanaatkâr olmak demektir. "elde olan dünyalığa sevinmemek ve elden çıkana üzülmemek, 
elde bulunmayan şeyin gönülde de bulunmamasıdır" şeklinde de tarif edilir.
 
 "Çok şey istiyorsun, elde edemiyorsun, daha az iste."   Epiktetos

Diyanete göre:
 Sözlükte "ilgisiz davranmak, yüz çevirmek, rağbet etmemek" anlamına gelen zühd, 
tasavvufta, âhirete yönelmek, dünyaya dolu dizgin dalmamak; elde mevcut bulunsa bile 
gönülde mal ve mülk sevgisine yer vermemek demektir. Zühd, dünyayı tamamen terk edip
çalışmayı bırakmak, dünya lezzetlerine sırt çevirip, kuru ekmek yiyerek aba giymek değil, 
lezzet verici şeyleri azaltmak, onlara dalmamaktır. Diğer bir ifadeyle âhireti unutup 
dünyaya esir olmamaktır. Zühd kelimesi Kur'ân'da geçmezse de, 
 dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu, malların ve çocukların 
birer imtihan vesilesi olduğunu bildiren âyetler (En'âm, 6/32; Enfâl, 8/28) 
zühd hayatını destekler mahiyettedir. 
Hz. Peygamber de zühdün helâlları haram kılmak veya malı telef etmek değil, 
elde bulunana güvenmemek olduğunu bildirmiştir (Tirmizî, Zühd, 29; İbn Mâce, Zühd, 1). (M.C.)

Benim anlayabildiğim en kolay yolu:
 ne varliga sevinirim
ne yokluga yerinirim
askin ile avunurum
bana seni gerek seni
 Yunus emre

Konuyu da hiç bir yere bağlamıyorum aq.
Hadi eyvallah kardeşim.

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...