"Her canlı bir gün ölümü tadacaktır."
Ne vurucu bir cümle üzerinde yorum yapmaya gerek yok.
Yazının omurgası şöyledir canım kardeşim:
Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
Ne vurucu bir cümle üzerinde yorum yapmaya gerek yok.
Yazının omurgası şöyledir canım kardeşim:
- Ölüm ve Hayyam
- Agoni
- Meral Okay ve vasiyeti
- Krematoryum
- 18 bin liraya mezar yeri
- Majdanek İmha Kampı
- Auschwitz-Birkenau
- İngiltere’nin Redditch kenti belediye meclisi
- Giordano Bruno ve idamı
- Ölüm özgürlüğü, yaşam özgürlüğü
Devam edelim Ömer Hayyam alıntımızla ve Fazıl bütünlememizle.
Isınalım biraz 'soğuk' konumuza.
Ölümü anlamaya çalışıp, yaşamı tecrübe etmek benim yöntemimdir.
Biraz işe yarıyor ve fakat bilemem Sizler nasıl bakarsınız bu değerlendirme biçimine.
Hadi, gel benimle.
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
Ömer Hayyam
Can bir şaraptır, insan onun destisi;
Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi.
Hayyam, bilir misin nedir bu ölümlü varlık:
Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.
Ölümün hepimizin bildiği anlamının dışında bir de şöyle bir anlamı vardır.
Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine de ölüm denir.
Her an, ölmekte ve doğmaktayız.
Biraz literatür bilgisi ardından bir kaç konuya bakış açım, nokta birleştirmeleri ya da dağınık bırakmalar falan filan derken bir yazının daha sonuna geleceğiz.
Ölümde, Agoni ismi verilen bir can çekişme devresi sözkonusudur.
Bu devre, müzmin hastalıklarda uzun, ani ölümlerde ise kısa olur.
Agoni devresi birkaç dakikadan, birkaç güne kadar uzayabilir.
İlk önce görme, son olarak işitme duyusu kaybolur.
Gözler yukarı ve
dışa tavana bakıyormuş gibi bir hal alır, gözbebekleri genişler.
Göz
akı ve göz kenarlarında yapışkan bir sıvı toplanır.
Göz parlaklığını
kaybeder, arkaya doğru çöker.
Refleksler ortadan kalkar. Alından soğuk
iri taneli terle birlikte son bir gözyaşı damlası gelebilir,
şahıs ağlıyor gibidir.
Nabız oldukça zayıflar.
Kalp sesleri güçlükle ve çok hafif duyulur, el ve ayaklar soğur, fakat şahsın iç harareti bazan 42-43° dereceye kadar yükselir.
Salya, sümük, idrar, pislik, meni dışarı çıkar ve neticede ölüm husule gelir.
Çok net.
Çok sert.
Çok gerçek.
İçerisinde çok atıfsal anlamlar ifade eden veriler var Agoni evresinin fakat, konu okadar gerçek ki.
Hiç romantik bakamıyorum konuya.
Buz keserken iç hararet falan.
Aman aman.
Bir Usta'ya kulak verelim. Gel hadi canım kardeşim benim.
Hayatın bütün esrarını çözdüğün vakit ölümü arzularsın. Çünkü o da hayatın sırlarından biridir.
Halil Cibran
Ölümün evreleri, hali, yaşama yansımasından ziyade ölüm sonrası kişinin ne olacağına dair
kişisel tercihli bir konuya değinelim.
Gömülecekmiyiz, yakılacakmıyız, kartallara mı yedirileceğiz?
Kültürle değişen bir konu bu.
Yansıması güzel.
Bir, bana göre başarılı sanatçının yaşadığı durumla ilgili Yol'da olalım hadi.
Meral Okay, (http://tr.wikipedia.org/wiki/Meral_Okay)
verdiği bir röportajda vasiyet niteliğinde nasıl gömülmek istediğini aktarmıştı.
Ünlü senarist yakılarak küllerinin suya atılmasını hayal etmişti. Söyleşi de aynen şunları aktarmıştı:
Ünlü senarist yakılarak küllerinin suya atılmasını hayal etmişti. Söyleşi de aynen şunları aktarmıştı:
“Beni
yaksınlar, küllerimi de götürüp Gökova’ya bıraksınlar, yoksa kavanozda
durayım, kütüphanede başköşede durayım gibi fetişlerim yok yani... Ne
Budizme yakınım ne de İslama uzağım. Üstelik son derece inançlıyım. Ben
sadece şunu savunuyorum: Öldükten sonra bedenimizle ne yapacağımız bizim
tasarrufumuzda olmalı. Devletin değil! Kim nasıl karışabilir benim ölüm
biçimime ve ritüelime? ‘Günahtır, ayıptır!’ gibi kavramlar bile sadece
beni bağlar”
Vasiyet gibi bir şey mi?
Evet.. Üstelik yasal olarak hakkınız da var Türkiye’de fakat o yasa
kullandırılmıyor. 1946’da çıkmış bu yasa. İstediğinde yakılma hakkın
var. Ankara’da fırını bile var.
Bu kadar çalışkan bir İnsan için, yapılana bakalım bir de:
Meral
Okay’ın ölümünün ardından Yeni Akit gazetesinin gayri resmi sitesi
Habervaktim’de yer alan haber çok büyük tepkilere neden oldu. İnternet
sitesi, Meral Okay’ın ölümünü, “O kadın öldü. Kocasıyla aynı kaderi
paylaştı” başlığıyla duyurdu.
Eşi Yaman Okay için Sezen Aksu'yla birlikte kaleme aldıkları “Şimal Yıldızı”
Sen kalbimin efendisi
Hayatımın kıymetlisi
Hey uzun yol arkadaşım
Şimal yıldızım, neredesin
Nasıl havalandın
Hasar almadan bu tufandan
Bak ben yaralandım
Kayıtsız şartsız adanmaktan
Nasıl havalandın
Hasar almadan bu tufandan
Bak ben paralandım
İmkansıza bağlanmaktan
Git sereyim yoluna yeni serüvenleri
Yakalım gitsin bütün nedenleri
Hayatımın kıymetlisi
Hey uzun yol arkadaşım
Şimal yıldızım, neredesin
Nasıl havalandın
Hasar almadan bu tufandan
Bak ben yaralandım
Kayıtsız şartsız adanmaktan
Nasıl havalandın
Hasar almadan bu tufandan
Bak ben paralandım
İmkansıza bağlanmaktan
Git sereyim yoluna yeni serüvenleri
Yakalım gitsin bütün nedenleri
Son cümledeki anlam bütülüğü mükemmel, bence, algımca, yüreğimce.
Güzel bir yazı, merak edenler için;
Biz konumuza devam edelim.
Krematoryum: Ölen kişinin yüksek sıcaklıklardaki yakıldığı yer.
Kremasyon (ölü yakma işlemi) en azndan 20.000 yıl önceye dayanıyor.
Türkiye’de 1930 tarihinde çıkan umumi hıfzıssıhha kanununda ölülerin
yakılmasını düzenleyen hükümler var. Bu kanun sonrasında da ülkemizde
krematoryum açılmış.
Osmanlı'nın son zamanlarında İstanbul'da Anadolu Kavağı sınırları
içinde "Tahaffuzhane" olarak adlandırılan ölülerin yakıldığı bir bina
vardı.
Cumhuriyet döneminde bu alan askeri bölge ilan edildi ve daha
sonra harabe oldu.
Bunun dışında , Atatürk'ün Zincirlikuyu Mezarlığı'nda
yaptırdığı krematoryum, daha sonra geleneklerimize aykırı olduğu
görüşüyle yıkıldı ve yerine, her boş alanı doldurmak için yaptığımız
gibi, otopark yapıldı.
Canım Ülkem.
18 bin liraya mezar yeri.
Aşiyan, Zincirlikuyu, Karacaahmet, Çengelköy ve Ulus'da mezarlık fiyatları 5 bin ila 18 bin lira arasında değişiyor.
ölemsiz
'ne şeymiş bu, bu dünyadan ayrılmak
demir tarar gibisin bigün
gözlerin arkalarda deryaya açılmak? '
hadi bre gide gide dönmüşlüğüm
iyadesiz iyadeli tahütlüğüm
seni bilem gide koydum, gidi ölüm!
.
Can Yücel
'ne şeymiş bu, bu dünyadan ayrılmak
demir tarar gibisin bigün
gözlerin arkalarda deryaya açılmak? '
hadi bre gide gide dönmüşlüğüm
iyadesiz iyadeli tahütlüğüm
seni bilem gide koydum, gidi ölüm!
.
Can Yücel
Güzel bir deneme:
Ölü bedenin yakılması, sadece inançlar ve öldükten sonra kül olma
isteğine dayanmıyor.
Dünya, bunun dışındaki durumlarda da bedenlerin
yakıldığını gördü.
Ölü yakma kültürü dışında toplum açısından yüksek
risk taşıyan ölüler de bu tip yerlerde yakılarak çevreye zarar vermeleri
önleniyor.
Bunun dışında Polonya'daki Majdanek İmha Kampı'nda Nazilerin
gerçekleştirdiği "kitle ölüm" vakaları da var. Naziler daha randımanlı
kitle cinayetleri için ölüm merkezleri kurdu.
Temel olarak tutuklama ve
çalışma merkezleri vazifesi gören toplama kamplarından farklı olarak,
ölüm merkezleri adeta yalnızca "ölüm fabrikaları"ydı.
Kamplara
getirilen sürgünlerin hemen hepsi doğruca gaz odalarında
(Sonderkommandos olarak bilinen özel çalışma timleri için seçilen çok az
kişi hariç) ölüme gönderildiler.
Majdanek Krematoryumu
En büyük ölüm merkezi 1943 ilkbaharına
kadar faal dört gaz odası (Zyklon B zehirli gazı kullanılan) bulunan
Auschwitz-Birkenau'ydu. Sürgünlerin en yoğun olduğu zamanlarda,
Polonya'da Auschwitz-Birkenau'da her gün 6.000'e kadar Yahudi gaza maruz
bırakıldı.
Auschwitz-Birkenau
Ne güzel ölüyor çiçek,,,
öyle isterdim ölmek...
Necati Cumalı
“İngiltere’nin Redditch kenti belediye meclisi, tasarruf
etmek için, ölülerin yakıldığı krematoryumdan gelecek enerjiyle havuzun
ısıtılması teklifini kabul etti. Söz konusu yöntemin Avrupa’nın birçok
yerinde kullanıldığını belirten Belediye Başkanı Carole Gandy,
elektronik posta, mektup ve telefonla görüş belirtenlerin yaklaşık yüzde
80-90’ının projeye destek verdiğini kaydetti.” Anadolu Ajansı, Şubat 2011
"Ten fanidir can ölmez, ölenler geri gelmez
ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil"
Yunus Emre
ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil"
Yunus Emre
Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın..Yunus Emre
Giordano Bruno; Evrenin sonsuz ve eşdağalımlı olduğunu ve evrende,
dünyadan başka birçok
gezegenin bulunduğunu söyledi.
Aykırı görüşler beslediği için 1600
yılında Roma Katolik Kilisesi'nin Engizisyon mahkemesinde yargılanıp sapkın ilan edildi ve Roma'da diri diri yakılarak idam edildi.
"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade
etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet
arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla
karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra
kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım." Giordano Bruno
Ölüm özgürlüğü, yaşam özgürlüğü arasında gezindik durduk .
Şimdi bir video ile konuyu bağlayıp üzerine kelime etmeyeceğim.
Otelin merdivenlerinde kurtulmayı bekleyenlerden biri olan yazar Lütfi Kaleli sorar:
“ Bunlar ikindi namazına gitmeyecekler mi?”...
Yanıt karikatür sanatçısı Asaf Koçak'tan gelir:
“ Anlaşılıyor ki, bu namazı kaza ile eda edecekler.”
TEK YASAK
Özgürlüğün geldiği gün O gün ölmek yasak! Cemal SÜREYA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder