Uzunca bir aradan sonra içimden geldiğince karalayacağım.
Gel sergüzeştime ortak ol canım benim.
Bu da fon müziğimiz olsun.
Çocukken ne kadar da çok isterdik bazı şeyleri.
Olsun diye ısrar ederdik, etmesek dahi içerimizdeki o gerçekleşmesi gereken konu her ne olursa olsun çok güçlü bir his duyardık.
Yani ben duyardım.
O an için hayattaki en önemli konu benim isteğimin yerine getirilmesinin çok önemli olduğuydu.
Bu bir okul gezisi olabilir. Tatildeyken 3. dondurmayı yemek olabilir.
Mesela ben MSDOS kursuna gitmem gerekliliğini o kadar gerçekçi
anlatmıştım ki aileme.
Gittim de sonra.
Gittim de sonra.
Hiçbir işime de yaramadı. DIR.
Taze gençlikte arkadaşlarla 2 ay ev tutup bir sahil kasabasında tatil yapmanın isteği olabilir.
Ne çok isterdim o an.
Bir şey, bu kadar istenebilir hani.
Olmayınca da olurluğunu ve olması isteğini anlatamayınca büyüğüme karşı nasıl bir güç, istek, biraz kızgınlık ama temelde anlaşılamamak hissi coşar dururdu yüreğimden boğazıma kadar.
Hani o anda bir 'enerjitoplar' takılsa çocukluğumuza çağın en büyük yenilenebilir enerji kaynağı bulunmuş olurdu diye tahmin ediyorum.
Kulaklarımdan, burnumdan çıkan buhara bir türbin takılsa ne de yararlı olurdum insanoğlu istihdam politikalarına. :D
Ağlamazdım da olmayınca ama çok yalnızlaşırdım.
Zaman geçti, günler yıl oldu. Hiç bir şeyi ozamanlardaki kadar isteyemedim bir daha.
Neden ister, neden sever insan herhangi bir şeyi?
Bilemiyorum.
Bunun türlü açıklamaları olabilir farklı bilim dallarında.
Abiyogenezden varoluşçuluk felsefesine kadar uzunca bir şehir olurdu bu düşüncelerde yol almak
yan sokakları sosyal psikoloji, pedagoji ve niceleri.
Abiyogenezden varoluşçuluk felsefesine kadar uzunca bir şehir olurdu bu düşüncelerde yol almak
yan sokakları sosyal psikoloji, pedagoji ve niceleri.
Benim fikrim, sevmenin ve istemenin nedensizlik gücünde olması yönünde.
Biraz dağıtalım düşüncelerimizi, sonra toparlarız.
Ya da bırakırız dağınık kalır.
Biraz dağıtalım düşüncelerimizi, sonra toparlarız.
Ya da bırakırız dağınık kalır.
"İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal Süreya
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Cemal Süreya
Bu şiirle birlikte aklıma hep bu tablo gelir.
Ne de olsa tam bir sonuç çözümlemesi yapmayacağımı önceki karalamalarda belirttmiştim.
Yine sekilecek taşları diziyorum.
Siz şahane benliğinizde bulursunuz benim anlatamayacaklarımı.
Yine sekilecek taşları diziyorum.
Siz şahane benliğinizde bulursunuz benim anlatamayacaklarımı.
Âdem'in Yaratılışı’nı betimleyen bu meşhur fresk
Sixtine şapelinin tavanında yer alıyor. Bu tablo ünlü İtalyan Rönesans
dönemi ressamı, heykeltıraşı, mimarı ve şairi Michelangelo (6 Mart 1475 – 18 Şubat 1564) tarafından 1508 ile 1512 yılları arasında yapılmıştır.
Eserde, Tanrı temsilinin sol kolunun
çevresinde bir kadın figürü yer almaktadır. Böyle bir tasvirde henüz
yaratılmamış olan ve cennette insan şeklini almayı bekleyen Havva
figürünü temsil etmesi amaçlandığı düşünülmektedir.
Tanrı’nın sağ kolu ise hayat ışığını
vermek için Âdem’in parmağına doğru uzatılmış. Bu meşhur detayda
parmaklar arasında çok az bir mesafe olduğu görülmekte ve Tanrı’nın
duruşu ile Adem’in duruşu birbirine benzemektedir. Bu tablonun asıl
anlatmak istediğinin ‘’Tanrı’nın insanı kendi suretine benzer yaratması
olgusu’’ olduğu düşünülmektedir.
Kur’anda Yaratılış : "And olsun ki biz insanı çamurdan, bir süzmeden
yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine
koyduk. Sonra nutfeyi alaka (embriyo) ya çevirdik. Alakayı (embriyo) bir
çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere
et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en
güzeli Allah, ne yücedir." (el-Mü'minûn, 23/12-14)
İncil Genesis (Yaratılış): ‘’RAB Tanrı Ademi
topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem,
yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti.
Yarattığı Âdemi oraya koydu.’’ ( Yaratılış 2, 7-8)
Bunlara sadece bilgi diyebiliriz.
Belkide derya.
Niceleri efsane olarak düşünülebilierler.
Bu ayrıntılar etrafında sanki bir El, bir Göz bizim sade yaşantımızı Hayat haline getiriyor gibi geliyor bana.
Çocukça isteyerek, huzuru hissederek.
Unutmadan, Yaratıcı ne istemiştir?
Gel, bekliyorum Sen'i.
Unutmadan, Yaratıcı ne istemiştir?
Kızılçullu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder