25 Aralık 2012 Salı

3 şarkı ve üzerine yorum yok.

Dinleyin
kafanız rahata erebildiği zaman, 



24 Aralık 2012 Pazartesi

UGLA Aktif Gönüllü-lük Eğitimi

Merhabalar canım kardeşim.
UGLA Kapsamında 19-23 Aralık 2012 tarihleri arasında UNV ile yapılan işbirliği kapsamında İstanbul'daki eğitimden bahsedeceğim.

 
 
Hiç bir şeyi üzerinde tutmayacaksın arkadaş.
Üzüntü, tecrübe, mutluluk  hepsini dağıtacaksın. 
Bunların aktığı nehir olacaksın ki senden geçsin her biri.
İzleri ardından sade bir öz, serde kalsın.
Bu çağda hele, daha da yaygınlaştıracaksın yaşantını.
Çok da kolay artık.
"Bu çağ necidir arkadaş?" diye şahsıma sorarsanız cüret eder cevaplarım.
Hem bazen ben bu blogta kendime soru sorar, ardından cevaplarım.
Bu çağ "ÇarpanEtkiÇağı"dır kardeşim.
Her işin değeri böyle anlaşılır.
Uzun uzun anlatırım ama kısa kesip konumuza geçmeliyim canım kardeşim. 
 Bu açıklamada neden bu blogda bu yazıyı paylaştığımın sebebidir.
 
 Madem ki gittik, benim için önemli noktaları paylaşmak düsturumdur, kardeşim benim.
Kısa bir yazı olacak hemen başlayalım.

UGLA nedir buyrunuz.
UNV nedir buyrunuz.
 
 Aktif Gönüllü-lük Eğitimi hakkında duyuru metni:
 Gönüllülük konusunda farkındalık yaratmak, gençlere gönüllü savunuculuk faaliyetleri odağında bilgi, yetenek ve araçlar sağlamak ve gönüllü yönetimi konusunda özellikle sivil toplum kuruluşlarında ve ilgili kuruluşlarda çalışan gençlerin kapasitelerini geliştirmeyi amaçlayan eğitim için yaklaşık 28 kentten 70'e yakın başvuru gelmiş olup; değerlendirmeler, duyuru metninde belirttiğimiz kriterler doğrultusunda yapılmıştır.

 
 4 gün boyunca neler üzerinde konuştuk, tartıştık, atölye çalışması yaptık?
  1. Hikayelerimiz
  2. Türkiye'de gönüllülük
  3. Gönüllülü altyapısı
  4. Paydaş tanımlama
  5.  Gönülllülüğün Dünyadaki yeri
  6. Gönlüllü ağları
  7. Etkili Savunuculuk ve iletişim
  8. Savuuculuk hakkında geniş bilgiler
  9. Etkili bir savunuculuk kampanyası düzenleme
  10. Geleeğe dair viyon belirleme
  11. Etkili gönüülllü yönetimi
  12. Gönüllü döngüsü
  13. Gönüllülük rolünün tanımı
  14. Gönüllü toplama
  15. Gönüllü anlaşmaları ve sözleşmeleri
  16. Gönüllülerle tanışma ve eğitme
  17. Eşitlik ve farkllık konuları
  18. Gönüllü yönetiminde fırsatlar ve zorluklar  
Bir kaç kare

 

Çok değerli 4 gündü.
Düzenleyen katılan, emeği geçenlerin her birinie tker eker teşeküür ederim.

 
 Yazının girişinde belirttiğim gibi bu eğitimi de sadece üzerimde tutmayacağım.
Bu bir eğitmen eğitimiydi ve bu konuda bilgilenmek isteyen her kişi, kurum bizimle irtibata geçebilir.
Kendinize iyi bakın.
Gönlü-nüzle kalın.

18 Aralık 2012 Salı

Şeb-i Arûs ve DİVAN-I KEBİR. “Ben, bende değil belki sendedir. Sende hem sen, hem ben; ben hem seninim, hem benim. Bir garip hale düştüm bilmiyorum”. Mevlana

 Merhabalar canım kardeşim, 
noktaları birleştiremeyip dağınık bıraktığımız ama zihinlerimizdeki deryalardan anlamların foton kuşağı etkisi yaratmasını umduğum bir derlemeyle yine karşı karşıyayız.
Bu karalamada "Ölüm" den bahsedeceğiz. 
Ama öyle kuşaklar boyu, nesillerin ve milletlerin betimlediği korkunç ölümlerden değil. 
Bir Dünya Mirası Büyüğümüzün dilinden ölümü yani "Şeb-i Arûs" hakkında konuşacağız.
Bunlardan bahsetmek için de genel ifadelerle yolumuzu düzenleyeceğiz pek tabiki.
Ama önce yol haritamızı çizelim ki kafamız dinç kalsın.

  1. Daha önce ölüm hakkında bu blog üzerinden nasıl bir yazı derlemişim onu paylaşacağım.
  2. DİVAN-I KEBİR
  3. Şems-i Tebrizi hakkında bir kelam
  4. Şeb-i Arûs
  5. Mustafa Kemal Atatürk ve Mevlâna
  6. Mevlâna ve Şems-i Tebrizi
  7. Yürekten son

1. "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır." 29 Haziran 2012 Cuma

 http://ustaogluemredemir.blogspot.com/2012/06/her-canl-bir-gun-olumu-tadacaktr.html

 2. DİVAN-I KEBİR

 

Mesnevî’den sonra en fazla ilgi gören bu eser, Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda- özellikle Şems’in kayboluşundan sonra- söylediği şiirlerin bir araya toplanmasıyla meydana getirilmiş olup, onun iç dünyasını ve ruhsal durumunu bizlere yansıtır.
“Dîvân” kelimesinin sözlük anlamı “toplanılan yer”dir. Edebiyatta ise bir şairin söylediği-yazdığı şiirlerin tamamının belli bir düzen içerisinde bir kitapta toplanmasına denir. İslâmî Edebiyatlarda edebî tür olarak oluşturulan divanlar, genellikle şairlerin ölümünden sonra onları sevenler ya da takipçileri tarafından toplanarak; nadiren de sağlığında bizzat şairlerin eliyle meydana getirilmiştir.
 Divanın tamamı Prof. Dr. Bedîüzzamân Furûzânfer tarafından 1345 hş./1966 yılında on nüshanın karşılaştırılmasıyla tenkitli neşir olarak Tahran’da basılmış ve şu ana kadar yapılan en iyi neşir olarak kabul görmüştür. 
 Dîvân-ı Kebîr’in günümüze kadar tam tercümesini yayınlayan tek kişi ise Mevlâna’nın tüm eserlerini dilimize kazandırmış olan Abdülbaki Gölpınarlı’dır.

Birçok kişi tarafından İngilizce’ye tercüme edilen Mevlâna’nın şiirleri, günümüzde de Nevit Oğuz Ergin tarafından Gölpınarlı’nın Türkçe çevirisinden faydalanılarak İngilizce’ye çevrilmektedir. Şu ana kadar XII cildi yayınlanan bu tercüme TC. Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla Amerika’da (California) basılmıştır. (Dîvân-i Kebîr, Translated by Nevit Oğuz Ergin, I-XII c., 1995-2000, California, USA). Tamamı XXII cilt olarak tasarlanan ve geliri Amerika’da bulunan “Mevlâna’yı Anlama Derneği” ne (Society of  Understanding Mevlâna) bağışlanan bu çeviri Amerika’da Mevlâna’yı ve fikirlerini tanıtma açısından oldukça önemlidir.

İçeriği fazla uzatmadan sizi de fazla sıkmadan bir güzel örnek belirtmek isterim.


Mevlâna, bazen de karşılaştığı olaylarla ilgili fikirlerini şiirlerine yansıtır ve olayın içeriğine göre yine etkileyici bir üslubu tercih eder. Buna örnek olarak Selçuklu Sultanı Rükneddin Kılıçarslan’ın (ö.1265-66) Mevlâna’nın izin vermemesine rağmen Aksaray’a gitmesi ve orada öldürülmesidir. Mevlâna bu olayın ardından;

    Ne-goftemet me-rev ancâ ki âşinât menem

   Der-în serâb-ı fenâ çeşme-i hayât menem

   (Demedim mi sana gitme oraya; seni tanıyan, bilen benim ancak;

   Şu yokluk serabında yaşayış kaynağı benim ancak)

beytiyle başlayan meşhur gazelini söyler.

Ey zâhid şarâba eyle ihtirâm,
İnsan ol cihanda, bu dünya fânî,
Ehline helâldir, nâ-ehle harâm,
Biz içeriz; bize yoktur vebâli,
Sevâb almak için içeriz şarâb,
İçmezsek oluruz dûçar-ı azâb,
Senin aklın ermez; bu başka hesâb,
Meyhânede bulduk biz bu kemâli...

3. Şems-i Tebrizi hakkında bir kelam

 

Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.
Alimken arif oldun peki aşık olmaya namzet misin?
Kuralların olsun, ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun, ama inancınla büyüklük taslama!
Mühim olan yükseklere çıkıp hayata tepeden bakmak değildir; Mühim olan ne kadar yükselsen de her şeye eşit mesafeden bakabilmektir.

 4. Şeb-i Arûs

 

Sevgilinin sevgiliye kavuşmasıdır.

Şeb-i Arus, Türkçe anlamı düğün gecesi demektir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb'ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü Düğün Gecesi olarak adlandırır. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin ölüm yıl dönümlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve "Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri" olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında Şeb-i Arus Şenlikleri olarak da anılmaktadır.

 "Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma. Bana ağlama yazık yazık deme. Cenazemi görünce ayrılık ayrılık diye feryat etme. Bedenimi toprağa verirken elveda elveda diye ağlama. Gün batımını gördün ya, gün doğumunu da seyret. Hangi tohum yere atıldı da çıkmadı. insan tohumu için neden yanlış bir zanna düşüyorsun?"
 "Mezarımın toprağı bir yudum şarap gibidir. Bedenimi içince, canım göklerin üstüne çıkar. O padişah değilim ki tahttan ineyim de tabuta bineyim. Benim fermanımın yazısı ebediliktir" Mevlânâ

Konya'nın ileri gelenleri 17 Aralık 2012'de İstanbul'da gerçekleşen anma törenlerine tepki göstermişlerdir. Tepkilerini şu şekilde dile getirmişler:
"Biz istanbul'un fethini konya'da mı kutluyoruz?"
http://www.konhaber.com/yeni/haber-85790-GUNCEL-Biz-fethi-Konyada-mi-kutluyoruz.html
http://www.belge.com.tr/?tmlmstf=hbr&id=85790&kat=11

 "Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı bende bu dünyanın gamı var,
dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme.
benim için ağlama, “yazık, yazık!” deme; şeytanın ayranına düşer,
düzenine kapılırsan yazık olur, “yazık, yazık” demenin sırası gelir.
cenazemi görünce “ah ayrılık, ayrılık!” demeye kalkışma; kavuşup buluşmam o zamandır benim.
beni kabre indirip bırakınca “elveda, elveda!” deme; çünkü kabir can topluluğunun bir perdesidir.
batmayı gördün ya, doğmayı da seyret; güneşe, aya batmadan ne ziyan gelir ki?
sana batmak görünür amma doğmaktır o; mezar hapis gibi görünür amma canın kurtuluşudur o.
hangi tohum, yere ekildi de bitmedi; neden insan tohumu için de böyle düşünmüyorsun?
hangi kova suya salındı da dolu dolu çıkmadı; can yusuf’u, ne diye kuyudan feryâd etsin?
bu yanda ağzını yumdun mu aç o yanda; artık senin hay huyun, mekânsızlık âleminin havalarındadır."

 5. Mustafa Kemal Atatürk ve Mevlana

 

 Çankaya köşkündeki dil çalışmaları toplantısında Konya Mevlevi Dergahı eski postnişinlerinden Veled İzbudak Çelebi de davet edilmişti. Söz dönüp dolaşıp Hz.Mevlana’ya gelmiş, yüce Atatürk şunları söylemişti:
 “- Mevlana, Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör... Müslümanlık aslında geniş manasıyla hoşgörülü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre anlamış ve tatbik
etmişlerdir. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren kullanan, genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Badiye Arapları için günde beş vakit abdest ve namaz, çok ileri seviyede bir yaşama hareketidir. Hz.Muhammed insanları uyuşukluktan harekete sevk etmiştir. Sarp dağlar, yüksek yaylalarda at koşturan, erimiş kar suları ile yıkanan Türkler için abdest ve namaz çok tabii olmuştur. Mevleviliğe gelince, o tamamen dönerek ayakta ve hareket ederek Allah’a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir."

 Uzunca içerikli bir yazı: http://www.mevlana.com/mevlana_dosyalar/ataturk.htm
 Atatürk’ün Konya’yı Ziyaretleri ve İlk Ziyareti ile İlgili Gözlemler 
http://atam.gov.tr/ataturkun-konyayi-ziyaretleri-ve-ilk-ziyareti-ile-ilgili-gozlemler/

6. Mevlâna ve Şems-i Tebrizi

 

Mevlana.
Kendini artık Şems’in hayat ikliminde kaybetmiştir.
Ve Şems’e şu nida da bulunarak bunu aşikâr eder:
“Ben, bende değil belki sendedir. Sende hem sen, hem ben; ben hem seninim, hem benim. Bir garip hale düştüm bilmiyorum”. Der

Uyku haline düşer Mevlana.
Tebrizli Şems, aynel yakin karşısındadır.
Görünce Şems’i dem vurur yalnızlığından.
“Ey dost, sana dostlukta noksanlık mı ettik de bizi böyle harap edersin.
Kalbine kalbimizi değdiremedikte mi, bizi kendinden ayrı edersin.
Sen değimliydin ki, biz iki kişiyken, ikimizi tek’e düşüren.
 Şimdi ne diye çıkıp gidersin!
Bizi böyle bî taraf, bertaraf edersin. Gözümüzde yaş, ay felek harap edersin.
Hem kapımızı başkalarına da zehr edersin.
Bilmez misin bu Rûmi zehr içer senin yokluğunda.
Hem sen ister misin Rûmi meczup olsun sokaklarda?
“Ey Tebrizli gel yıkma kurduğun evini.”
Beni çatısız, kendini bırakma benden ileri…
Hani değimliydi ki, yokluğumuz aynı varlıkta hayat bulacaktı?
Gel eyleme beni mekanımda, yol gözleyen seferi.
“Sen gittin gideli Güneş dağın arkasına düştü. Sana iyi dostlar temiz dostlar, bağdaş dostlar yeryüzünde de var, gökyüzünde de.
Eski dostla ettiğin yemini hatırla ama.
Sen her gece ay değirmesini başına yastık edince yollarda, dizimde yattığın geceleri hatırla ama.
Ayrılık dağını delmekte olduğumu hatırla ama.
Bir deniz kesilen gözlerimin kıyısında, bir de Aşk ovasını görmüştüm hani; safran dallarıyla, Ağustos gülleri ile sarmaş dolaş, bunu unutma.
Hatırla ama.
Ey Tebrizli Şems: Dinim Aşk’tır benim.senin yüzünü gördüm göreli. Benim dinim senin yüzünle övünür.
Ey sevgili. Bunu unutma; hatırla ama!”

7. Yürekten Son

 

  Mevlâna, yine Mesnevî’sinde şiir yazmanın, vezin ve kafiye uydurmayı düşünmenin “Sevgili” den ayrı kalmaya sebep olacağını; asıl amacın üzüm bağına girmek olduğunu oysaki sözün, bu bağı duvarla örüp kapattığını vurgulayarak şöyle der:

«Ben kafiye düşünürüm, sevgili de bana der ki : Yüzümden başka bir şey düşünme!

Ey benim kafiye düşünenim ! Rahatça otur; benim yanımda devlet kafiyesi sensin.

Harf ne oluyor ki, sen onu düşünesin! Harf nedir? Üzüm bağının çitten duvarı.

Harfi, sesi, sözü birbirine vurup parçalayayım da bu üçü olmaksızın seninle konuşayım.»

...
Dört kitabın manisi
Bellidir bir elifte
Sen elif dersin hoca
Manisi ne demektir
Yunus Emre der hoca
Gerekse var bin hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir
 Yunus Emre

  “Ben, bende değil belki sendedir. Sende hem sen, hem ben; ben hem seninim, hem benim. Bir garip hale düştüm bilmiyorum” Mevlana


Mevlana'yı Türkçe okumaya devam ettikçe yanlış anlama olasılığımız her zaman yüksektir. Bunu unutmadığımı ve yanlışlarıma karşı görüşlerinizi belirtmenizi rica ederim.
 مولانا جلال الدین محمد رومی
Farsça bilsem aah ah!
 İnsan hayatı boyunca hep bir arayış içindedir.


  "Hamdım, piştim, yandım"

Eyvallah.


 

15 Aralık 2012 Cumartesi

Beni Vur.

Beni al zamanın dışına götür. 
Biraz sarıl, biraz koru, biraz öp sonra yine sokağa bırak. 
Elimden tut var olmayan şeylere ekle zihnimin bataklığından kurtar. 
Beni al Tanrı’nın huzuruna çıkar. 
Ben de ona diyeyim ki, “Tanrım. Beni olduğum gibi
kabul edebilecek bir Tanrı’ya her zaman inanabilirim.”
O da bana, “Yürü git o zaman şeytanla görüş huzurumda ne işin var alla alla,” desin.
“Kim soktu lan bunu içeri megalomana bak,” diye söylenirken biz şeytanın yanına gidelim. 
Sen de şeytana de ki, “Şeytan kardeş, sonuçta sen de bir melektin ama iktidar hırsın vardı. 
Şeytanı şeytan yapan iktidar hırsıdır. Eski günlerini özlüyor musun?” 
Şeytan da sana, “Sen kaç yaşındasın güzelim?” diye sorsun. “Otuz dört,” de, otuz beş olduğun halde. Şeytanın gözleri dolsun ama çaktırmasın bizi gene zamanın içine sepetlesin. 
Orada bir çay molası verelim geceyi bekleyelim. 
O gece beni al kardeşlerinin acılarıyla çarp sonra kendi yaralarına sar. 
Biraz sustur, biraz soğuk davran, biraz da teyzem ol. 
Konuşabilecek gücümüz varsa ağladıklarımız yalan. 
Sahiden bak. 
Beni al biraz sarhoş et biraz saçlarına tak biraz da yağmurların peşinden koştur. 
Beni al erken öldür mutsuzluk uzun sürmez.
Emrah Serbes

11 Aralık 2012 Salı

Size aşkı 3 şiir, bir dizeyle anlatacağım.

 Bu bir cüret, farkındayım.
"Ölümlüye duyulan aşk" zaten hep bir cürettir, kanımca.
Hadi beni boşverin, kulak verelim şair dostlarıma...


5
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...
"Rubailer, (1945-1946) Nazım Hikmet

Uçurumda Açan
Aşktın sen kokundan bildim seni
Bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
...
...
...
Ne demiş uçurumda açan çiçek
Yurdumsun ey uçurum.
Cemal Süreya

   HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM 

   Seni, anlatabilmek seni.
   İyi çocuklara, kahramanlara.
   Seni anlatabilmek seni,
   Namussuza, halden bilmeze,
   Kahpe yalana.

   Ard- arda kaç zemheri,
   Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
   Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...  
   Bir ben uyumadım,
   Kaç leylim bahar,
   Hasretinden prangalar eskittim.
   Saçlarına kan gülleri takayım,
   Bir o yana
   Bir bu yana...

   Seni bağırabilsem seni,
   Dipsiz kuyulara,
   Akan yıldıza,
   Bir kibrit çöpüne varana,
   Okyanusun en ıssız dalgasına
   Düşmüş bir kibrit çöpüne.

   Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
   Yitirmiş öpücükleri,
   Payı yok, apansız inen akşamlardan,
   Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
   Seni anlatabilsem seni...
   Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
   Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed ARİF


Seni görür görmez özgürlüğümden utandım. 
 Attila İLHAN
 
Hadi eyvallah. 

"Rubailer, (1945-1946) Nazım Hikmet" den seçmelerim

Nacizane bir uğraşı sadece, keyif ola.

Birinci Bölüm

 2

Ruhum ne ondan önce vardı, ne ondan ayrı bir sırrın kemalidir,
ruhum onun, o dışımdaki alemin bende akseden hayalidir.
Ve aslından en uzak ve aslına en yakın hayal,
bana ışığı vuran yarimin cemalidir...

 5

Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayale.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve asi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...

 6

Öptü beni: ``Bunlar, kainat gibi gerçek dudaklardır,'' - dedi.
``Bu ıtır senin icadın değil, saçlarımdan uçan bahardır,'' - dedi.
``İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde:
``körler onları görmese de, yıldızlar vardır,'' - dedi...

13

Aramızda sadece bir derece farkı var,
işte böyle kanaryam,
sen kanatları olan, düşünemeyen kuşsun,
ben elleri olan, düşünebilen adam...

 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 2

Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
bahtiyarlığına benzer seni sevmek...

RAN

 

9 Aralık 2012 Pazar

Sözü pek fazla uzatmayı sevmiyorum bu aralar.

2 kelam edip gideceğim.
Sinirliyim çünkü, kısa ve net konuşmayı severim böyle zamanlarda.
Mide tehi ten dürüst
Kise tehi din dürüst

tehi: boş
Kise: kese
Bir mısrâ-i bercestedir kendileri.
Devam ediyorum.


Kini olanın dini olmaz!”

Hadi eyvallah.



Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...