27 Şubat 2012 Pazartesi

26.02.2012 günü gerçekleştirdiğimiz Nif Dağı doğa yürüyüşümüz sonrasında yazmaya karar verdiğim yazıdır.

Doğada atılan her bir adım kendi iç benliğine yönelmektir, 
yürümeye karar alan kişi için.

Böyle düşünsel değerlendirmesi yapılmış bir sistematik çözümlemesi olmasa dahi kişinin,
anlatamayacağı 
sadece tecrübe edebildiği mutluluğunun sebepleri bu 'kendine yolculuk'tur.
 
Bir kaç soru soracağım kendime şimdi, sonra üzerinden değerlendirme yapmak için Yol'da olacağız.
Fakat yine ve yeniden hiç bir net çözümleme yapmayacağım. 
Öz, sizin zihin kıvrımlarınızda gizli. 
Yakalayalım O'nu.
O çözer benim başaramadıklarımı.

İnsan, bir doğa yürüyüşünden ne bekler?
Küçük çalıların,
dalların 
lüks lokantaların süslemesinde kullanılan plastik ağaçlara karşı erdemli savaşını kaç şehirli anlar?
İnsanın doğa karşısındaki bu gereksiz cüretini, 
yazık enerji politikalarını, 
Doğa'yı üzen, çakal ama kazançsız 'insan çocuğunu' kim akıllandırır?
Pek tabiki biz,
 kaz adımlı emeklerimiz.
Selam olsun.
 
Bir vadi aralığında kaybolabilmenin güzelliği hiç bir ayaküstü şehir kafeteryasında yoktur.
Nerede olduğunuzun anlamının, dünya üzerinde hiç bir anlamının olmadığını anlayabilmek herkesin erişebileceği bir bahtiyarlık seviyesi değildir.
Hiç bir kirli iş düzenine aldırmadan yaşayan,
büyüyen,
kök salan,
 bir ot bütünlüğünün samimi güzelliğini anlamak
 hangi dünya mevkisinin karşılığıdır?

Böyle uzar gider benim sorularım.
Bitireceğim burda, bir Usta'ya danışarak.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
Nazım Hikmet


Kızılçullu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...