26 Ocak 2013 Cumartesi

Mecnunun bağları nadas, Leyla'nın baharları ürkek.

Mecnun gözünden Leyla'ya bakınca
Leyla bile bilemez böylesine güzel bir hayal olduğunu.
Vazgeçer Leyla olmaktan
Varmak ister Mecnunun bağlarına.
Mecnunun bağları nadas,
Leyla'nın baharları ürkek.
Bu aşkta,
Leyla bir meczub,
Mecnun bir bohem.

Leyla ile Mecnun olmak;
Cennetten kovulmuş aşktan nasibini almaya çalışan bir çağ çelişkisi.
Çelişkilerin en değerlisi.
En yakışanı gözyaşlarına,
Huzurlusu umuda.
Umut bir aşk.
Aşk bir kaçış.
Bir var olmak
ya da olmamak meselesi.
Ne dersin?
"to be or not to be"
Ama ben Can Babam gibi dinlerim bu sözü.
Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?

Vuslatın başka alem.
Hadi eyvallah.


24 Ocak 2013 Perşembe

Sıkıldım tarih yalanlarından, anlamaya çalışmaktan, insanın ucuz çakallığından.

Sıkıldım tarih yalanlarından,
anlamaya çalışmaktan,
insanın ucuz çakallığından.
Bırakın kardeşim şu insanlık kibrini,
200 yıl yalanınız tutsa ne olur.

Piri Reis'in haritası mı Coloumbus'un haritasımı daha önceydi, İskender'den kalan kitap mıydı o?
2013 UNESCO Piri Reşs yılında bu güzide eser nerededir?
Nasıl sorular lan bunlar?
Kim yalan söylüyor? 
Birisi söylüyor.



Yeter kardeşim şu tarihi okuyanların, konuşanların iki yüzlülüğü.
Nasıl anlaşacağız biz?
Akla yer yok mu tarihçilerde?
Sosyal bilimin sonuçsuzluğunun aq.
Nesnelsizliğine ittireyim.
Kafam yamuldu, sorgular sorgular...
3.5 milyar yılda bir karış ilerleyememiş bana göre neslimiz, hala ilk insan kabilesi dürtülerindeyiz.
Yasalar, bildirgeler falanlar filanlar, bunlar hep maval okumalar.
Boğulun üstünlüklerinizde,
Son 100 yılda 0,9 derece artan ortalama dünya sıcaklığını düşün,
cehennemden kurtulmayı düşün,
Ganimetçi Dünyayla, ömrünün uzunluk ihtimalinin ilerisine dair yaşamanın ne demek olduğunu anla, 
ya da anlama.
Yeter artık gizli kibir budalalıklarını anlamaya çalıştığım.
Bu defa Yok, şakam yok
Bu defa nakka.


22 Ocak 2013 Salı

Karantinalı Despina ve İzmir - Attila İlhan, Timur Selçuk

Gelin bugün bir İzmir hikayesi üzerine konuşalım. Sonunda üstatlar var.
Attila İlhan -Timur Selçuk gibi.


Karantina
İzmir'de şimdinin Etnografya Muzesi yani zamaninin "pichane" sinden Susuz Dedeye kadar olan bir yer imis.
Ama esas karantina şimdinin Karataş'ı, asansörün oldugu mekanlar imis.

Karantina denmesinin nedeni ise zamaninin askeri hastanesinin hemen yani basinda olup hastanenin karantina merkezi olarak kullanilir olmasi imis. 
Sonrasinda Askeri Hastane buradan kaldırılınca zaten çadırlardan oluşan karantina bolgesi de iskana açılmış.
Ve Despina da oraya yerlesmis..

 Muammer / Despina / Zafiru gerçek hikayesine geçiyoruz şimdi de.

 Muammer Bey'in Latife Hanım'ın da babası olan zengin ve tanınmış İzmir'li tüccar Muammer Uşakizade olduğu İpek Çalışlar'ın Latife Hanım romanında belirtilir.






KARANTİNALI DESPİNA
bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına
çıktı mı deprem sanırdın ' kara kız ' kantosuna
titreşir kadehler camlar kırılır alkışlardan
muammer bey'in gözdesi karantina'lı despina

çapkın gülüşü şöyle faytona binişi kordelia'dan
ne kadar başkaydı her kadından her bakımdan
sınırsız bir mutlulukta uyuturdu muammer bey'i
ustalıkla damıttığı o tantanalı aşklarından

işgal altüst etti nasıl da izmir'de her şeyi
öğrendi kullanmasını despina bu yanlış geceyi
körfez'de parıldayan yunan zırhlılarına karşı
miralay zafiru'yla ispilandit palas'ta sevişmeyi

gemi sinyallerinin gece bahçelere yansıması
havuzda samanyolunun hisarbuselik şarkısı
demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor muammer bey
olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması
Yazar :
 Attila İlhan

Güzel İzmir'im.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Tahta, pavyon, simit


Kimseler bilmezdi, iki kişiydik biz
İki kişinin çoğul tekiliydik
kimsesiz-dik
herkes-dik
hiçlik-tik
bütün-lük-tük biz
Sonra o geldi aramıza
zaman, mekan illeti
kırdı masamızı
çürümüş rutubetli bir hal almaktaydı ahvalimiz
kırdılar bizi
yere düşürdüler
tahtalarımız boca edildi
kalamadık ayakta
pavyonlarda satılan yapma güllere döndü umutlarımız
var gibiler
ama yoklar
görüntüde varız
ama yokuz
hala özlüyorum seni
özlediklerim gibi değil,
yüreğim gibi değiliz artık biz
2 gün önceden kalma simit bayatlığındayız
kalmadı gevrek gülüşlerimiz
hüzüne akrabayız
pencereler güneşte kururlarken ve boyaları atarken
unutma bizi.

Emre Demir Ustaoğlu



Kararmış, tahta masamızda bir şişe şarap
Gecelerden bir gece, bezginiz
Üstelik, adamakıllı sarhoşuz, ellerin ellerimde...

18 Ocak 2013 Cuma

Üzgünüm Leylâ

Merhabalar kardeşim benim,
evinizde bulunduğunuz güzel bir günde değer olur, dinleyiniz.

Hangimiz üzgün değiliz ki...




Münir Nûreddin Selçuk, Sâdeddin Kaynak'ın Segâh makāmında başlayıp Nihâvend'de biten şarkısını okuyor:



Dertliyim, rûhuma hicrânımı sardım da yine
İnlerim, şimdi uzaklarda kalan gün gibiyim
Gecenin rengini kattım içimin mâtemine
Sönen ümmîd ile günden güne ölgün gibiyim

Bahtımın yıldızı sanmıştım seni
Sensiz karanlıktır her günüm, Leylâ
Ayrılık Mecnûna döndürdü beni
Dertliyim yürekten, üzgünüm Leylâ

Sevdâ yaman bir çile
Çekenler düşer dile
Ayrılık ölüm gibi
Giden gelmiyor Leylâ

Gülüm yaprağım soldu
Gönlüme hazân doldu
Bir ömür harâb oldu
Onu bilmiyor Leylâ

(Vecdi Bingöl)

16 Ocak 2013 Çarşamba

Gelin biraz Gençlik hakkında konuşalım.

Çokça veri ve sonunda konu birleşimi olan bir derleme olacak bu.
Buyrun sergüzeştime.
2011 yılı itibariyle 15-24 yaşları arasında 12.542.174 gencin yaşadığı Türkiye nüfusunun yarısı 29,7 yaşından
gençtir. Başka bir deyişle gençler Türkiye nüfusunun  % 16,78’ini oluşturuyor.

 OECD verilerine göre yüksek eğitimliler arasında işsizliğin en yaygın olduğu OECD ülkesi Türkiye’dir.


Gençlerin Güçlendirilmesine Yönelik Harcamalar:
  • Gençlerin güçlendirilmesine yönelik harcamaların GSYH’ya oranı 2009 yılında % 0,33 ve 2010 yılında % 0,30  olarak hesaplanmıştır. 2011 yılında % 0,38′e ulaşan bu oranın 2012 yılı için % 0,37’ye düşürülmesinin planlandığı görülmektedir. 
  • Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan Türkiye ekonomisi gelişirken, gençlerin güçlendirilmesine yönelik yapılan kamu harcamalarının artışının bunun gerisinde kaldığını, bir başka deyişle gençlerin bu büyümeden yeterince pay alamadıklarını göstermektedir. 
  • Gençliğe yönelik harcamalarla ilgili bir başka rakam da büyüyen Türkiye ekonomisi içinde 2011 yılında genç başına sadece 367 TL’lik bir harcama yapılmış olduğudur.
  •  
  • Bütçede gençlik yoktur, eğitimde olmayan gençlik hiç yoktur.

GENÇLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ
HARCAMALARININ ÜZERİNE ORTA VE
YÜKSEK ÖĞRETİM HARCAMALARINI
EKLEYEREK ELDE EDİLEN
HARCAMALARIN TÜMÜNÜN GSYH
İÇİNDEKİ PAYI 2011 YILINDA % 2,05
İLE SINIRLIDIR.

YURTKUR tarafından verilen kredilerin geri ödenmesinin iş bulma ile bağlantılandırılması
gerekmektedir.

OECD
2009 verilerine göre, Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki
gençlerin % 60’ı eğitim dışındadır. Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı’nın 2008 raporuna göre de gençlerin
% 40’ı ne okula gitmektedir, ne de çalışır durumdadır.

Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ortak katkısıyla çalışmalarını sürdüren Kamu Harcamalarını İzleme Platformu (KAHİP), 1 Kasım 2012 tarihinde “2012 Yılı Kamu Harcamalarını İzleme Raporu”nu yayımladı.
Dlerseniz bunu da okuyabilirsiniz.


Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan Türkiye’nin ekonomisi büyürken gençlerin güçlendirilmesine yönelik yapılan kamu harcamaları ekonominin büyüme oranıyla paralel gelişmemiştir.


Şimdi başka bir veriye geçiyoruz, buyrunuz.

 
EKAMİT E.Ü. Karikatür mizah topluluğunun etkinliğinde Oğuzhan Uğur salonu dolduran öğrencilerimize keyifli dakikalar yaşattı...

 Gelin Gençlik hakkında konuşalım desek kaç kişi gelir bilmiyorum.
"Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir.

Voltaire"

13 Ocak 2013 Pazar

Nazım Hikmet - Necip Fazıl Mektuplaşmalar

 Biraz bu ikili üzerine derleme yapalım değil mi canım benim.
"1936'da NFK, bir edebiyat dergisi için Celal Bayar'dan 1.600 lira aldı. 
Bir mebusun ayda 200 lira aldığı günlerde iyi paraydı bu. 
NFK, devletten para almanın kolaylığını belki de o gün anlamıştı."
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1115579 
 
Bu bir köşe yazısından alıntı, buyrun biz kendi içeriğimize dönelim canım kardeşim.

Nazım Hikmet'ten Necip Fazıl'a:





"Sevgili Necip, ismin temiz demek, necîb temiz demektir benden iyi bilirsin. Necip'i necis yapma. Sen en cihanşumül eserlerini beş parasız Paris sokaklarında dolanırken vermiş bir şairsin, cebin para para olacak diye ruhun pare pare olmasın. Bilirim kalemin kıvraktır lisanın çeviktir, bilirim üç satırda ruh üflersin kağıda, bilirim bir yazsan parçalarsın edebiyatın Çin Seddi'ni, o lisan-i mücerret dilinle Babali yokuşunun yollarını yalaman beni kahrediyor Necip.



Sevgili Necip, inandığın Allah'ın aşkına, o kudretli kalemini iktidara payanda yapacağım diye camii direğine çevirme, o kudretli kelimelerini üç kurusa parselleme üç tanesi üç kuruş etmeyecek ciğersizlere. sevgili necip, elinde sur-u israfil var, onu borazana çevirme. 



Eski dostun


Nazım."



 

Necip Fazıl'dan Nazım Hikmet'e:

"Nâzım Hikmet! Nafile çabalıyorsun. Sana kızmıyorum. Kızmayacağım. Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklayan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.

Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.

Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. İnsan başıyla fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun.

Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin. O kadar yalnızsın ki, etrafında bir sürü (namı müstear) dan başka kimse yok. O kadar konuşulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (namı müstear) ların bahsediyor. Eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete doğrudan doğruya iştirak etmeyi Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şimdi bir yerde anket oldu mu, kıymeti ve seviyesi nedir, hiç düşünmeden, kapısı önünde aç biilâç bekleşen yedi sekiz kişinin başına en evvel sen geçiyorsun ve sıranı kaybetmemek için kim bilir nelere baş vuruyorsun?

Fıkraların baş sahifelerden moda sahifelerine atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı ile ne hakaretlere razı değilsin? Tükürüğü bile uzun zaman gıda dindin. Şimdi o da yok. Bir zamanlar, şiirlerinde (kıllı ve kalın) olduğunu ilân ettiğin sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat izleri bile uçmuş. Zaman seni değil, yüz karalarını bile götürmüş. Ne hazin bir manzaran var. Akşamları, Beyoğlu sokaklarında, yüzlerinde kalın bir duvak, ayaklarında bir çift siyah bot, ellerinde köpek başlı bir şemsiye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüfteleri bile senin kadar merhamete şayan değildir. Artık nefret vermiyorsun. Zamanın hainliği önünde insanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.

Bundan bir kaç ay evvel Bâbıâli'de, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:


Ben - Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?
Sen - Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim?
Ben - Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?
Sen - Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.

Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmayan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım.

Şimdi bana -tam da senden bekleyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlik reklâm açık gözlülüğünü... Senin nene mukabele edeyim?


Aynı ideoloji içinde vaktiyle sarmaş dolaş olduğun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabilecek insanlar bulduğum gruplar, yani sana benden daha yakın zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliğinin, dolandırıcılığının prototipi diye gösteriyorlar. Bana ne düşer?

İşte açıkça söylüyorum: Ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacın, her an yokluğunu hissettiren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elimden ne gelir? Çektiğin yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktiyle vermediğim şerefi veriyorum. Seninle ilk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsi bu kadar. Dediğim gibi sen, bence artık mazursun. Seni affediyorum, ve ne yapsan affedeceğim. Bu vaade güvenerek istediğini yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!


Yalnız bil ki, sönmüş ve pörsümüş hüviyetine, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek için ne yapacağını bilemediğin hayatı nefhedemiyeceğim. Ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim. Benim hakkımda, içinde hapsettiğin şeylerin hacmini bilmiyorum. Rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman... Fakat sana karşı hiçbir taktiği kalmamış adamın, bütün bir samimiyet ve açıklıkla içini tasfiye etmesine rağmen söyleyebileceği her şey ve sırf sana hitap etmekle düşebileceği bayağılık burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor. İşte görüp göreceğin rahmet! (11 Nisan 1936)"



İnternetten bu tartışmaları incelediğinizde şöyle bir manzaraya karşılaşabilirsin canım benim yorumlarda şimdiden belirteyim. Ben sizin için bir kaç örnek veriyorum.



hope_siz bunu yazdı:
-----------------------------
bende kısa bi hikaye anlatayım.
üstad, nazıma "bana kominzmi anlatsana" diye sorar.nazımda cebinden 50kuruş çıkartıp, 25 kuruşunu üstada verir, diğer yarısınıda kendi cebine koyar ve "işte budur" der. sonralarda bir gün nazıma bir yerden büyük bir mevla para geldiğini duyan üstad, nazıma "ee hadi parayı paylaşalım"der ve nazımda olmaz der. meraklanan üstad neden paylaşmıyoruz diye sorunca, nazımda "mevzu 50 kuruşluk mevzuydu, şimdi durum değişti"der..
ben böyle duydum..

-----------------------------

Üstadla atışmak kolaymı hoca :) heytt be . 
Yahu budoğru olabilir mi alllllasen!



iMPaLa bunu yazdı:
-----------------------------
necip in; ''nazım nazım sen yine de o kalemi müsait bir yerine sok'' mevzusunu biliyormusunuz_?


neciple nazım birbirleriule dewamlı sürtüşme içerisindedirler!..nazım necip fazılı bir yazısında kullandığı -kalemi müsait bir yerine sok- sözü yüzünden mahkemeye verir..



mahkemede söz hakim tarafından necip fazıla verilir..

hakim: evet necip bey savunmanızı bekliyorum. der
necip fazıl: hakim bey ben o kalemi yaka cebine sok demek istemiştim..müsait bir yerden kastım budur..sayın nazım beyin fikri başka yöndeyse bilemem. der.  ve necip fazıl hiç bir ceza almaz..

mahkeme biter ve koridordan evlerine gitmek üzerindeyken necip arkasını döner ve nazıma şöyle der;
 ''nazım nazım sen yine de o kalemi müsait bir yerine sok''

heheuehu paylaşiim dedim:)
-----------------------------

Şair holiganizmi diyorum ben buna.

2 anı cevabı veriyorum.

Nazım Hikmet Sultanahmet hapishanesinde yatarken necip fazıl onu ziyarete gitmiştir:

Necip Fazıl Kısakürek: Nazım'ım, benim rejimim olsa seni asardım. fakat bu hiçlik rejiminde –milli şef dönemi- fikirsiz ve imansız insanların seni süründürmesinden müteessirim. onun için ziyaretine geldim.

Nazım Hikmet Ran: benim de rejimim olsa, ben de seni asardım. sonra da darağacının başında ağlardım. seni anlıyorum. bil ki bu soylu tarafının daima takdircisi kalacağım.






Necip Fazıl Kısakürek bir ropörtajında, kendisine soru sormak gayesiyle söz alan şahsın ''Nazım Hikmet'' ile ilgili atıp tutması üzerine, sinirlenir ve;

''yahu, sen ne diyorsun, ben sağcıymışım da, nazım solcuymuş da, biz birbimizin düşmanıymışız da, yok daha neler neler, ulan hıyar, biz nazım ile bütün gün siyaset tartışır, akşam olunca da beyoğlu'nda beraber kız tavlardık, ne diyorsun sen be''


Hıyarlara aldırmayın.
Hadi eyvallah.

12 Ocak 2013 Cumartesi

Kadınlar, yeniden doğuracaklar kendilerini.

Buyrun biraz keyif yapalım.

Videoyu kesinlikle izlemelisiniz.
Canlarım benim.
 
"Dimitrina da " bu Avrupa'da bile yok ki mustafa
Türkiye'de ne zaman olur?"

"çok yakında," derdim " dimitrina...
hem de çok yakında...
kadınlar, yeniden doğuracaklar kendilerini."



 Fikret Kızılok'un Bir Devrimcinin Güncesi albümünden bir şarkı. Nakarat olan Fransızca şiiri Türkçe'ye bizzat Atatürk çevirmiş ve sonlarda bahsedilen Dimitrina'nın ise Atatürk'ün Sofya'daki sevgilisi, bir Bulgar generalinin kızı Dimitrina Koçareva olduğu söylenmekte.


la vie est bréve - hayat kısacık..
un pen de reve - azıcık hayal,
un oen d'amour - sevgi, azıcık..
et puis bonjour - derken merhaba...
la vie est vaine - hayat anlamsız..
un pen de peine - biraz ıstırap
un pen d'espair - ve umut yalnız
et puis bonsoir - derken elveda...

Sofya'da hayat güzel geçiyordu
fransızcamı geliştirmiştim
ne de olsa davetli sürgün hayatı
diplomatik misyonların davetleri, ziyafetler, açılışlar, akşam yemekleri

memleketim için ne gerekiyorsa, buradan yapmaya çalışıyordum
arkadaşlarımla yazışmayı hiç aksatmadım
zaman, bizim zamanımızı bekliyordu

la vie est breve
un peu de reve
un peu d'amour
et puis bonjour
la vie est vaine
un peu de peine
un peu d'espoir
et puis bonsoir


bir gün, sofya'nın müzikli bir çay bahçesinde
birden yanıbaşıma bir bulgar köylüsü geldi
garson, onunla ilgilenmekten hoşlanmadı
köylü: "bulgaristan, benim çalışmamla yaşatılıyor
bulgaristan benim tüfeğimle korunuyor
verin çayımı pastamı, alın parasını" dedi
ben de köylüden yana çıktım
"benim de köylüm böyle olmalı,"dedim
"işte böyle olmalı!"

la vie est breve
un peu de reve
un peu d'amour
et puis bonjour
la vie est vaine
un peu de peine
un peu d'espoir
et puis bonsoir

dimitrina, general ratçov patrov'un kızıydı
onunla sık sık beraber olmak durumundaydık
babası bulgar müdafaa vekiliydi
davet eder, her seferinde gelirdim
kızıyla dans ederdik
ondan çok hoşlanırdım
konu dönüp dolaşıp siyasete gelince
"kadın erkek eşitliği" derdim dimitrina...
seçim hakkı, seçilme hakkı, kadınların her türlü özgürlüğü olmalı

dimitrina da "bu avrupa'da bile yok ki mustafa
türkiye'de ne zaman olur?"

"çok yakında," derdim " dimitrina...
hem de çok yakında...
kadınlar, yeniden doğuracaklar kendilerini."

Kadınlar, bizim kadınlarımız.

9 Ocak 2013 Çarşamba

'2010-2011 Kişisel bir Almanak' buyrunuz

Merhaba arkadaşlar, 2 sene önce yaptığım sosyal medya kullanımımın analizinde çıkarttığım bir çalışma.
Ustaoğluemre,  ne beğenmiş, sevmiş 2010-2011 'Kişisel bir Almanak' yapmak istedim ve ileti içerikli yaptım bakalım. 
2011-2012 olanlarını da yapacağım.
 
Düzenlenmiş ve seçilmişlerden oluşturulmuştur.

( Calendarium cracoviense, 1474 yılından bir almanak. ) 


Ne kadar yalansız yaşarsak okadar iyi. Can Baba 12 Ocak 2011


Kişi, acıma duyduğunda, gücünden yitirir. - Friedrich Nietzsche 23 Ocak

İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez,düşünenler de asla ezici çoğunluk olmaz.Ayrımı gör!Tarafını seç!
4Şubat

Kargalar gülistanı işgal ettiklerinde bülbüller siner ve susar. - Mevlana Celaleddin-i Rumi 19 Şubat


“It’s not who you are, it’s who you know” 20 Şubat


Kartalı öldüren, kendi tüylerinden yapılma oktur. Ermeni atasözü 3 Nisan

Eger insanlari, dusunduklerine inandirirsaniz, sizi severler. Gercekten dusundururseniz ise, sizden nefret ederler. Don Marquis 4 Mart 

Bir insan kilitli olmayan, ama içeriye doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odada hapistir - Ludwig Wittgenstein 4 Mart

Uluslar,egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir.Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.Meclislerin öyle kararları olabilir ki,bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir. Mustafa Kemal Atatürk 5 Haziran

Sonunda kendimi en çok içerisinde hissedebiliğim söz dizisini buldum.
"Yo siempre me había imaginado el paraíso bajo la especie de una biblioteca."
"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir." JorgeLouisBorges 12 Haziran 


Siyasetle ahlakı ayıranlar, ikisinden de bir şey anlamamışlar demektir. John Morley 20 Haziran 

En önemli şeyler, asla en önemsizlerin insafına bırakılmamalı. Goethe 22 Haziran

Bağırmayacaktın Anton. Şimdi ağzının yerini biliyorum. Cüneyt Arkın 2 Temmuz

Kahraman erkekler nasil da yakip yiktilar. Kahraman kadinlar nasil da hayata dondurduler. PAMELA DUGDALE 11 Temmuz

Şu ellerin taşı hiç bana değmez / İlle dostun gülü yaralar beni' PİR SULTAN ABDAL 21 Temmuz

 Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir. Voltaire 14 Ağustos


Bir insanın şöhretine ve görünüşüne aldanma, namaz ve niyazına bakma, aklına ve doğruluğuna bak! Hz. Ömer 18 Ağustos

Yüksek ruhlar, her zaman sıradan akılların şiddetli muhalefetleriyle karşılaşırlar. Albert Einstein 20 Ağustos

Şükür ki yüz tane ahmak bir araya gelse bir tane akıllı adam etmeArthur Schopenhauer 22 Ağustos

“her şey insanoğluna feda iken, insanoğlu ise kendine cefa olmuştur.” Şems-i Tebrizi 28 Ağustos

Bildiğimiz manadaki maddesel kanunlar evrenin sadece kabaca yüzde 5 ile ilgilir geriye kalan %95 hala bizler için muammadır. (Ruhsuz işten ancak bu kadar olur.) Ustaoğlu 29 Ağustos


"tek kişilik bir azınlık da olsan, gerçek hala gerçektir." - mahatma gandhi 2 Eylül 

Hırs, bir sandalın yelkenini şişiren rüzgara benzer; fazlası gemiyi batırır, azı da gemiyi olduğu yerde tutar.
Voltaire 4 Eylül

"Beklemek güzeldir, ama doğru durakta..." Can Yücel 11 Eylül

Kötüler ne denli zarar verirlerse versinler, iyilerin verdiği zarar en zararlı zarardır! İyilerin aptallığında dipsiz bir kurnazlık vardır. İyiler yalancı kıyılar, yalancı güvenlikler öğrettiler size... Nietzsche-böyle buyurdu zerdüşt 11 Eylül

Yiğitlik intikam kazanmakta değil, tahammül göstermektedir. - William Shakespeare 13 Eylül


“Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor" Oğuz Atay 24 Eylül

İnsanlar arkanızdan konuşuyorsa, onlardan öndesiniz demektir.Anton Çehov 25 Eylül

Dişisine kötü davranan tek hayvan insanoğludur. Jack London 26 Eylül

Cennet ile cehennemle ilgili ileri geri konuşmak istemem çünkü her ikisinde de dostlarım var.Mark Twain 27 Eylül

Kahraman erkekler nasil da yakip yiktilar. Kahraman kadinlar nasil da hayata dondurduler. PAMELA DUGDALE 28 Eylül


Yürekten itaat edeceğim tek bir iktidar var, kendi aklımın kararı, kendi vicdanımın emrettiği.William Godwin 3 Ekim


Çekip gidene her şey mizah, kalıp bekleyene her şey şiirdir. Albert Camus 6 Ekim

Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir. - François Fénelon 20 Ekim

Edebi kaybeden kimse kötülükten zevk alır. Eflatun 17 Kasım

“Biz arzulanana değil arzulamanın kendisine aşığızdır.” Nietzsche 18 Kasım

Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor. - Arthur Schopenhauer 25 Kasım

İnsanların yüzde doksanı yaşamazlar, sadece vardırlar. - Oscar Wilde 15 Aralık


Evet ben kontrol manyağıyım ve bunların hepsini sosyal ortamda olsalar bile,
içeriklerine göre bilgisayarımda arşivliyorum.
2011'de görüşürüz. :)

7 Ocak 2013 Pazartesi

“Namazıma ne karışıyorsun, padişah mısın?” Padişahım senin camiye gidişin buysa...

Merhabalar Canım kardeşim,
 Bir haber ve bir video cevabı ile düzenlemeyi kısa keseceğim

"Cuma namazını kılmak üzere camiye gelen 70 yaşındaki dede, Erdoğan girerken korumaları yüzünden camiye alınmayınca “Namazıma ne karışıyorsun, padişah mısın?” diye tepki gösterdi.

Cuma namazını kılmak ve Milletvekili Mustafa Baş’ın annesinin cenaze namazına katılmak üzere bugün İstanbul’da Eyüp Sultan Camii’ne giden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 70 yaşında bir kişi tarafından protesto edildi.

70 yaşındaki dede, Erdoğan’ın içeriye girmesi sebebiyle korumalar ve polisler tarafından camiye alınmadı. İçeri alınmayan kişi, Erdoğan’a “Sen benim namazıma nasıl karışıyorsun, padişah mısın?” diye bağırarak tepki gösterdi.

Erdoğan sözleri duymazlıktan gelerek yürümeyi sürdürürken, polisler 70 yaşındaki adamın ağzını elleriyle kapatarak bu kişiyi susturmaya çalıştılar. Tepki gösteren kişi, bir süre sonra camiye alındı. Erdoğan’ın giriş organizasyonu nedeniyle camide ezan 12:25 yerine ancak 12:40’ta okunabildi."
http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/70-lik-dededen-erdogan-a-padisah-misin-haberi-24017



Linke tıklayınız.

yılmaz erdoğan padişah http://www.youtube.com/watch?v=VQBKO4E8tNs


1 Ocak 2013 Salı

2013 yılına girmiş bulunduğumuz bu günde lafı kısa kesicem.

Nerede o Zeki Müren'li yılbaşları diye girmek isterdim ama yapmayacağım, sıkılırsın falan.
Buyur canım kardeşim.



1993-94 yılbaşı videosunda Tarkan'ın yeni yıl dileklerine
"Savaş olmasın, bitsin. Dünya'da barış-sevgi istiyorum."
söyleminden sonra belirdi bu düzenleme kafamda.



"Kendini adamış, bilinçli küçük bir grup vatandaşın dünyayı değiştirebileceğinden asla şüphe etmeyiniz. Aslına bakarsanız, şimdiye kadar bunu başarmış olan yalnızca onlardır."

(Margaret Mead)


Not: Videonun nereden geldiği umrumda değil, içeriğe bakıyorum ben sadece.




Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...