10 Ekim 2012 Çarşamba

Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.”, “Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl”, Biat kültürü ve Mankurtlaşmak

 Merhaba canlarım benim.
Yorucu, kendimce derinlere indiğim bir çözümleme yazısıyla karşınıza dikilmiş bulunmaktayım.
Size tüm samimiyetimle gülümseyerek kendimi, halimi, tavrımı, cüretimi tekrar bildirmek gereğinde  hissediyorum.
Ben size hiç farkedilmemiş ya da çok zengin bir bakış açısının sonuçlarını verebileceğimin cüretinde değilim. Bir çıkalım yola, benim dizdiklerimle Sizler benden öte diyarlarda gezersiniz keyfine niyetimdendir bütün emeğim. 
 Hadi Yol'a çıkalım.
  1. “Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.” 25.08.1924
  2. İrfan üzerine 
  3. Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır, Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır.Nedim
  4.  Cemil Meriç (Aydınların Dini: İzm’ler) Bu ülke
  5. ÂRİF'İN İRFANINA 'MÂRİFET' DENİLİR!ahmedhulusi
  6. Tasavvufta kişinin ulaşabileceği dört ana düzlem
  7. Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl. Tevfik Fikret (kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat, Ahmet Muhip Dıranas)
  8.  Biat kültürü
  9.  Gelin biraz link gezelim, bir arkadaşa bakıp çıkalım:

 “Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.” 25.08.1924

Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada toplumu şekillendirme adına öğretmenlere nasıl önemli bir görev düştüğünü şu sözlerle açıklamıştır: 
“Arkadaşlar, yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askerlik, siyaset ve yönetim alanlarındaki devrimler, sizin; sayın öğretmenler, sizin toplumda ve düşünce yaşamınızda yapacağınız devrimlerdeki başarınızla gerçekleşecektir.Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.” 25.08.1924 Öğretmenler Birliği Kongresi Üyelerine. 

İrfan üzerine

Lügatta: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekada ileri gelen zihni kemal; ikrar; mücezat.
Sözlükte (TDK) : Bilme, anlama, sezme, kültür. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.
Fıkıhta: Esrar-ı İlahiyeye iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet.  

Dini bir sözlükte:  Bilme, anlama. Mârifet. Kalble bilip tanıma. Allahü teâlânın ihsânı olan mânevî, vehbî ilim. 
Buna ma'rifet de denir.
Çalışarak elde edilen ilimler ile anlaşılan, bilinen şeylerden başka bilgiler de vardır, bunlar irfân ile anlaşılır. Âlimlerin sâhib oldukları ilme mukâbil (karşılık) ârif denen Allahü teâlânın sevdiği kullarında da irfân denen bir hâssa (özellik) vardır. İrfân, tasavvufta fenâ mertebesiyle şereflenenlerde bulunur. (İmâm-ı Rabbânî)
 


Akıllı ve irfân sâhibi kimse, meyveli ağaç gibi mütevâzî olur. (Sa'dî Şîrâzî) 

Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır,
Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır.

Nedim
 

Cemil Meriç (Aydınların Dini: İzm’ler) Bu ülke

İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, Zekayı zirvelere kanatlandıran, beşeriyi ilahi ile kutsileştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. 
İslam, insanı parçalamaz. 
İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batının “kültür”ünde bu Zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lafız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dini ve dünyevi diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez. Kültür kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmemiş, edilemeyen bir kelime. Kah suda, kah karada yaşayan bir hilkat garibesi. Alman için başkadır, Fransız için başka. Bazen içtimai hayatın bütününü ifade eder, bazen bir alışkanlıklar, bir kazanılmış hünerler mecmuasıdır. Şimdi hayatın kendisidir, şimdi hayatın cilası.Avrupa’nın kılı kırka yaran tahlilci zekası, bilgiyi dünyevî ve dinî diye ikiye böler. O’na göre dinî kültürle ladinî (dinsiz) kültür farklı mefhumlardır.
Dünyevi kültür ne demek? Kültürü toprağa zincirleyen bu anlayış da bir ideoloji, yani bir aldatmaca değil mi?
Din asırlardan beri yaşayan ve nesilleri huzura kavuşturan, tecrübeden geçmiş bir inançlar manzumesi; sıcak, dost, köklü.
Batının dünyevi dediği kültür ise, hakimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji. Taarruzun hedefi haçlı seferlerinden beri aynıdır; kılıçla kazanılamayan zaferi yalanla kazanmak.
İdeolojiler tahribe yeltendikleri imanın yerine sahtelerini ikame etmek için uydurulan bir ersatz’dır (yedek). Başka bir deyişle, remizleri, merasimleri ve kiliseleriyle çağın icaplarına uydurulmuş birer inanç manzumesi. Rüştünü idrak etmemiş nesillere ilim diye yutturulan, yalnız şartlarıyla ilmi, muhtevalarıyla, masal, birer bulamaç.
Şöyle diyelim;

Avrupa Tanzimat’tan beri aynı emelin kovalayıcısıdır: Türk aydınındaki mukaddesi öldürmek. Mukaddesi yani İslamiyet’i. Bu mukaddesin yerine kendi mukaddesini aşılayamazdı.

Çünkü Misyonerin hedefi, Devlet-i Aliyye’yi Hıristiyanlığa kazanmak yani, Devlet-i Aliyye ile bütünleşmek değil ezelî düşmanını “etnik” bir toz yığını haline getirmektir. İstediği kalıba sokacağı şuursuz ve iradesiz bir toz yığını. Kaldı ki İslam’a teklif edeceği bir mukaddesi de yoktu, Avrupa’nın.

Tahrip ameliyesi hiç değilse aydınlar kesiminde tam bir başarıya ulaştı. Batının muharref Hıristiyanlığına tevcih ettiği tenkitleri kendi dinimiz için de geçerli sandık. İzmihlalin mesuliyetini imana yükleyen bu zavallılar bir asır önceki Fransız entelijansıyasının kiliseye karşı savaşını tekrarlayan şuursuz birer aktördüler. Zehirli telkinleri mukavemet kalelerini yok etti. İmansız ve idealsiz nesiller türettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler, setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye...
Cemil Meriç, Bu ülke
http://kaosunefendisi.blogcu.com/aydinlarin-dini-izm-ler/12013333

ÂRİF'İN İRFANINA 'MÂRİFET' DENİLİR!


Ârif, irfan sahibidir. Hikmetler ve hikmetlerin müsebbibi ile meşgul olur. Eserden müessire yani eserden eseri meydana getirene ulaşmak gayesiyle mücadele verir durur.
  Nefs mertebesinde olana 'ârif'; irfanına, 'mârifet' denilir.
Nefs mertebesinde olana 'Ârif-i billah' irfanına da 'Mârifeti billah' denilir ki aralarındaki fark hadsiz hesapsızdır.


Tasavvufta kişinin ulaşabileceği dört ana düzlem. 
dıştan içe daireler olarak düşünülünce sıralama şöyledir:

Şeriat der ki: Seninki senin, benimki benim.
Tarikat der ki: Seninki senin, benimki de senin.
Marifet der ki: Ne benimki var ne seninki.
Hakikat der ki: Ne sen varsın, ne ben.
Şems-i Tebrizi

kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr ü bâl
kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim.
inhinâ tavk-ı esâretten girandır boynuma;
fikri hür, irfânı hür, vicdânı hür bir şâirim.

tevfik fikret, rübâb-ı şikeste'den

 kimseden bir fayda ummam ben, dilenmem kol kanat,
kendi boşluk, kendi gökkubbemde kendim gezginim.
bir eğik baş bir boyundur'ktan ağırdır boynuma;
fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
 ahmet muhip dıranas dil içi çeviri 

 "İnsan-ı kamil olmaya lazım olan irfan imiş."
Niyazi Mısrî


http://www.itusozluk.com/goster.php/irfan
7 numaralı kardeşimiz iyi anlatmış.

Biat kültürü


Mankurtlaşmak;Ulusal kimlikten uzaklaşmak, içinde bulunduğu topluma yabancılaşmak. Türk Dil Kurumu sözlüğü
Mankurtlaşmak; insanların, başka insanları köleleştirmek için kullandıkları adi bir yöntemdir. Geçmişten günümüze insanoğlunun hemcinslerine uyguladıkları bir zulümdür.

  İlk defa Çinliler, daha sonrada Ruslar kullanmışlar. Bu gün farklı yöntemlerle Amerika kullanmaktadır. En büyük insanlık suçudur.

Mankurtlaşma tehlikesi

Efsaneye göre, Juan-Juan isimli barbar bir topluluk (Kırgızların komşusu) kendilerine hizmet edecek köleler aramaktadır. Juan-Juanlar, komşu kabilelere çeşitli baskınlar yapar. Yakarlar, yıkarlar, yağmalarlar. Esir aldıkları insanların genç ve güçlü olanlarını, adına mankurtlaştırma denilen işkenceye tabi tutarlar.
Kırgız Yazar Cengiz Aymatov ‘Gün Olur Asra Bedel’ isimli romanında ‘mankurt efsanesini’ anlatır.
İşkence şöyledir: Önce esirin başı kazınır ve saçları tek tek kökünden kopartılır. Bu esnada bir deve kesilerek, boyun derisi parçalara ayrılır. Esirin kan içindeki kafası bu deri parçalarıyla sarılır. Tutsak bu işkence ardından günlerce aç susuz kızgın bozkır güneşi altında bekletilir. Deri güneşte kurudukça basınç uygular. Ya ölecektir, ya da hafızasını tamamen yitirecektir. İşkence dayanılmaz bir acı verir. Kazılan saçlar büyümeye başladıkça dışarı çıkamayarak, esirin başına batar. Tutsak başını yere vurmasın diye kütüğe bağlanır, elleri ve ayakları da bağlanır. Bu işkenceye dayanamayan tutsakların bazıları ölür. Bazıları da mankurtlaşır.
Mankurt işkencesine uğrayarak geçmişini hatırlamayan genç ve güçlü adam artık bir mankurt olmuştur. İstenilen her şeyi yapmaya başlar. Bilinçsizdir! Zihni yeniden inşa olmuştur. Benliğini yitirir. Aslını unutur. Geçmişe dair bir şey hatırlamaz. Mankurtlaştırılan kişi kendisini mankurtlaştıranları efendi bilerek, onlara adeta tapar, adını unutur, soyunu unutur, anasını babasını bilmez, çocukluğunu hatırlamaz.
Mankurtlaşan kişi, yalnızca hayvanî bir itaat içerisindedir. Efendisinden başkasının sözünü dinlemez. Midesinden başka bir şey düşünmez. Onun için bedeninin gereksinimleri çok önemlidir. Ayrıca efendisi tarafından ağır ve kirli işlere verilir.
Mankurtlaşan kişi, içinde yaşadığı toplumdan uzaklaşır ve yabancı himayesine girer. Kimliksizleşir. Yabancılaşır. Dostunu düşmanını bilmez. Mankurtlaşmak, yabancılaşmaktır. Mankurt düşünmez. Başkaları düşünür ve onu yönlendirir.
Mankurt, sorgusuz sualsiz bir şekilde teslim olur. Başkaldırma, isyan, sorgu gibi şeyler ona uzaktır.
Mankurtlaşma kavramı bugün Türk Cumhuriyetlerinde dilini ve tarihini unutarak Ruslaşmış Türkler için de kullanılmaktadır.
Günümüzde “mankurt ve mankurtlaşmak” kavramları siyasal ve sosyolojik terminolojiye giren kavramlardır. Ve bu durum, Türk insanını yakından ilgilendirmektedir.
 Mankurtlaşma, tarih boyunca hemen her toplumda bir şekilde yaşanmış, yaşanmaya da devam etmektedir. Aklını kullanmayan, düşünmeyen, işitmeyen, görmeyen, hissizleşmiş, körü körüne taklit eden, aklını efendilerine teslim etmiş insanlar her zaman var olduğu gibi var olmaya da devam edecektir. Bu gün dünyada egemen olan kültürün istediği şekilde, yönlendirdiği şekilde bir mankurtlaşma operasyonu yapılmaktadır. İnsanlara asılları unutturulmakta benliklerinin

 ve iradelerinin yitirilmesi amaçlanmakta, güdülen bir sürü olmaları, efendilerine kayıtsız şartsız itaat etmeleri istenmektedir. 
 Toplumumuzun içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurup dikkatlice düşündüğümüzde...
  Mankurtlaşmanın toplumumuzdaki ağır sonucu mu?
   

 Hilmi Duru makalesi

 "Bir çagin vicdani olmak isterdim; bir çagin, daha dogrusu bir ülkenin.. Idrakimize vurulan zincirleri kirmak, yalanlari yok etmek, Türk insanini Türk insanindan ayiran bütün duvarlari yikmak isterdim. Muhtesem bir maziyi daha muhtesem bir istikbale baglayacak köprü olmak isterdim; kelimeden, sevgiden bir köprü... Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum... En büyük tehlike, uzun zamandir müptela oldugumuz yobazlik. Bize düsen, dertlerimizi ömür boyu gönüllerinde tasiyan insanlara sevgiyle egilmek ve "hödük" idrakimize hata gibi gelen kusurlari cimbizla ayiklamaya kalkismamak. Türk insani irfandan önce sevgiye ve anlayisa muhtaçtir."
Cemil Meriç
 "ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. benim manevi mirasım bilim ve akıldır. zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur."
Mustafa Kemal Atatürk


 Gelin biraz link gezelim, bir arkadaşa bakıp çıkalım:

 http://en.wikipedia.org/wiki/Irfan
http://en.wikipedia.org/wiki/Twelver  
Twelver or Imami Shīa Islam (Athnā‘ashariyyah or Ithnā‘ashariyyah, Arabic: اثنا عشرية‎) is the largest branch of Shī‘ī (Shi'a) Islam.
 http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0mamiye-i_isna_a%C5%9Feriye 
İmamîye-î İsnâ‘aşer’îyye (İmamî Şiîlik, İsnaaşeriyye, ya da Onikiciler) (Arapça: اثنا عشرية‎, Athnā‘ashariyyah / Ithnā‘ashariyyah) On İki İmama inanmalarından dolayı (Onikicilik/On İki İmamcılık) olarak adlandırıldıkları da olur.
http://fatihdeneri.blogspot.com/2012/02/cemil-mericten-secmeler-2.html

 Küçükken bir arkadaşım tarafından şöyle bir soruya maruz kalmıştım:
Atatürk'ü mü daha çok seviyorsun, Hz. Muhammed'i mi?
Ona da bu soru sorulmuştu çünkü.
O zamanlar cevabım Atatürk olmuştu.
Sonrasında Atatürk'ü okudum. Hz Muhammed'in liderlik yeteneklerini anladım.
Cevabım değişti.
Yıllarca bu soruya cevabım hep değişti.
Ama sonunda şuna vardım.
Asıl farkına varılması gereken, bu soruyu soran

zihniyetin amacı.
Bu kirli ve amaçlı zihniyet insanlık tarihi boyunca değişmedi.
İsimler değişti, niyet değişmedi.
Unutmadan:
Düşünen ve inananları bölemezsiniz.


Hadi Eyvallah. Kızılçullu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eyüp kardeşim ve yürek sızısı

Uzun zamandır blogumda yazmıyorum. Ne düzenlemesine, ne imlasına ne de tasarımlarına dikkat ettiğim bir yazı olacak bu. Beni çok etkileyen ...